Kurulduğu yıllarda gezici bir tiyatro olarak izleyicisiyle buluşan Kuzguncuk Sanat Tiyatrosu’na yurt çapındaki turnelerinde daima aynı soru sorulmuş: “Salonunuz Kuzguncuk’un neresinde?”
Hâlbuki tiyatronun Kuzguncuk ile fiziksel bir bağı yokmuş. Sorasında Kuzguncuk’taki dört katlı sıra evlerinden birini kiralayarak sanatseverlerle buluşan Kuzguncuk Sanat Tiyatrosunun Genel Sanat Yönetmeni ile 2018 yılının ilk çeyreğine tarihlenen bir görüşmemizde KUSAT’ın geçmişini şöyle anlatmıştır: “Kuzguncuk’a geldiğimde şunu gördüm, buradan hiç çıkma, bir yere gitme hayatta kalırsın, tüm ihtiyaçlarını görürsün. Kırtasiye, terzi, meyhane, bostan, cami, kilise, sinagog, doktor, pet-shop, market, kuaför, beyaz eşya satıcısı, butik, veteriner, restoran, fırın var. Yazlık sinema bile. Ama bir eksik vardı: Tiyatro!”
Sanatın en önemli ve yaygın kollarından biri olan tiyatronun Kuzguncuk’ta tanınması konusunda “Sanatı cemiyet içinde aktif bir müessese olarak anlamak, sanatkârı “insan ruhlarının mühendisi” olarak görmek demektir.”(1) diyen semt sakini Yüksek Mimar Cengiz Bektaş’ın emeği büyüktür.
Geçmişte Bereketli Sokak’ta bulunan merdivenlerin koltuk, sahanlığının sahne olarak kullanılması semtin çocukları için büyük bir deneyim olmuştur. O akşamların ilkine tanıklık eden Cengiz Bektaş hatıralarını anlatırken o anları tekrar yaşar gibidir: “Bu akşam Bereketli Sokak’ta merdivenlerde Karagöz! Tacettin Diker tarafından!” (17 ayrı yerden 3 gün uğraşıp izin alabilmiştik) O akşamı yaşamanızı isterdim. Tacettin Diker daha perdesini kurarken, çocuklar merdivenlere dizilmişlerdi bile. Oysa yemekten sonra oynatılacaktı Karagöz. Kandırıp akşam yemeğine getiremediler çocuklarını ana-babalar. Önce Karagöz, sonra kukla oynatma Tacettin Diker. Onun bir yerinde çocuklara hep bir ağızdan “Ali Babanın Bir Çiftliği Var” şarkısını söyletti. Beş yüze yakın çocuk inlettiler ortalığı. Bir de düzenli. Analar babalar da söyleyeceklerdi utanmasalar. Yaşlı başlı Yüksel yanaştı yanıma “Cengiz Abi, ben istersen Zenne rolüne çıkarım bir dahaki gösteride” dedi. Büyükler çocuklarından daha heyecanlıydılar. İşte akşam gösterinin sonuna doğru Kurtuluş geldi yanıma. (unuttum 12-13 yaşlarında mıydı o günlerde)”(2)
“Bereketli Sokak’taki açık hava tiyatrosu devam etse idi gelenek olsa idi, merdivenler değerlendirilebilirdi. Salon olmayan bir şehirdeyiz ve bu imkân çok iyi olurdu. Örneğin KUSAT çok küçük bir alanda sanat sergilemeye çabalıyor.” diyen semtte ikamet etmekte olan bir yazar, semtte bir tiyatro atölyesinin oluşuna verdiği öneme dikkat çekmektedir.
Eskiden tiyatro basamakları olan bu merdivenleri, bu gün mahalleli tarafından boyanan büyük bir papatya çiçeği süslemektedir. Ayrıca bu renkli merdivenler fotoğraf çekimi için semti tercih eden gelin ve damatlara doğal fotoğraf stüdyosu olmaktadır.
Açık havada sergilenecek etkinlikler için bu merdivenler fırsat niteliğini taşımasına rağmen tekrar hayat bulamamıştır. Bu eksiğini dört katlı eski bir Kuzguncuk sıra evindeki Kuzguncuk Sanat Tiyatrosu doldurmaya çabalamaktadır.
“İcadiye Caddesi’nden semte girdiğinizde sol kolda göreceğiniz KUSAT’ın bina girişindeki renk cümbüşü, renkli bir dünyaya adım atılacağının habercisi gibidir. Kukla gösterileri, tiyatro ve pandomim oyunları, konserler sergilenmektedir. Sergilenen etkinliklerin eğitimleri de verilmekte olan mekânda, her yaştan insana ders alma imkânı sunulmaktadır. Hatta aylık olarak düzeldikleri etkinliklere ait bülteni elektronik ortamda dağıtılmakta/YDI…” diyerek “di’li geçmiş zaman eki” kullanmak zorundayım. Çünkü semte zenginlik katan, bir bakıma bir eksiği/ihtiyacı gideren KUSAT mülk sahibiyle yaşadığı sıkıntılar sebebiyle kapandı. “Bir hayalimi gerçekleştirdim.” diyerek yaptığı işe olan sevgisini aktaran Kuzguncuk Sanat Tiyatrosunun Genel Sanat Yönetmenin bu konudaki üzüntüsünü tahmin etmek hiç zor değil.
Kaynakça:
(1)Cengiz Bektaş, Köpeksiz Köy, s.36.
(2)Cengiz Bektaş, Bir Yerli Olmak, s.119.