Kuyruk uzadı mı? bilemedim ama kuyruktakiler kendilerinden geçmiş, ümitsiz ve de şaşkındılar. “Mesafeyi koru” söylentisi dolaşıyordu fakat ilgilenmedim.
İnsan,” O nihayet bir ruh ve beden gücüdür.” Bu güç bir ağaçtır ki, sürekli büyüyen. Çiçekleri toplum içerisinde renkleriyle güzellikler katan. Bu güzelliği sokakta süründürmek, kuyruklarda çürütmek, yazık günahtır. Saat dolduruyoruz, belki çağrılırız diye. Karşımda iş bulma kurumu heybetli geldi gözüme ve “Heybeti batsın,” dedim.
Kuyrukta söylenenlerin karşılığı, “Doğru mu?” sorusu. Birisi kalkıp hava bulutlu dese doğru mu diyeceksin. Doğru mu? sorusuna sığındık. Çünkü sözün karşılığının olmaması. Toprak çoraklaşmış kurumuş ve yeşilliğin karşılığı kalmamıştı.
İş ümidimiz üzerine soğuk bir su içmekti ama bekliyorduk. Uyuşturulmuş timsah gibi ağzımız açık. Mahir heykeltıraş gibi bekliyoruz, mermerimiz yok. Bırak mermeri, alçı ve killi toprak bile yoktu. Gerçeklikle söyleseler bile meçhule giden bir yolda ilerlemek mümkün olmadığı açık ve netti.
Dizlerin çekmez yükünü, çökme durumu gösterir. İçinde guruldayan sıkıntılar çıkmaz ortaya, çıksa da acılar çeker kıvranırsın. Acılar yoluna döner gitmek istersin. Acılar içinde iş ararsın, talihsiz ve şanssızsın. Neşen kalmadı, dolandı ayağına. Arzu ve istekle ekmeğimizin, peşinden koşmak istesek de fırsatlar tükeniyordu.
Benliğimi oyalama sözleri sardı. Bana bir dehlizde dolandırılıyoruz, gibi geldi. Farkında olsak da dışarı çıkamıyoruz. Komşular iş bulduk sanıyorlar. Acılar, içime açılan kapıların menteşelerini oynattı. Soğuk ve nemli hava akciğerlerimi soldurdu, yine de bekliyorum ve aldatıldığımı bilerek.
İş ve aş hayallerde kaldı. Kuyruktayız, nefretle bakıyoruz, kuruma. Akla gerek duyuyoruz ve kuyruktan caddeye çıkıyoruz. Bir parça kuru ekmeğe muhtaç olduk, kâğıt toplamaya devam ediyoruz. El arabasıyla, öfkesini nefrete çevirdi ve nöbete bağladı. Taksitle içinden atmayı düşündü. El arabasını sürdü gitti.
Görevli “Bal gibi kazanıyorsunuz,” dediğinde kâğıt toplayıcısı genç, “Ballı köprüler, ballı geçitler ve hastaneler, insanı ve insanlığı unuttunuz. Her şeyiniz madde, maddeyi yüceltiyorsunuz. Biliniz ki, tapılana değer veren tapandır. Bir köpeğin önüne altın liraları koysanız,) köpek onu elde etme isteği duymayacaktır. Onu için insanoğlundan maddeye tapma ihtirasını kaldırın, doğanın, yaşantının ve topluma bakışın manası değişecektir.
Felaketleri yaşıyoruz, yangın, sel ve deprem. Bir de konuşmamak için kuyruktan çıktım. Kaçıyorum düşüncemden, beynimde dolanan doğrulardan. Kaçıyordu sığınma evine adım kala yemişti bıçağı. Uzanmıştı asfalta boylu boyuna, bıçağıyla ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştı.
İçim fırtınayla gelen dalgalar gibi kıyıları dövmeye devam ediyordu. Güvensizlik kalbime vurmuştu. Toprağıma, kara toprağıma dönmeliydim.
Yaşantınla ilgili olaylar, zincir halkaları gibi, birbirini takip eder ne biri daha önce ne öteki daha sonra olabilir.
Başı son ve sonu da baş gibi algılamamak gerekir.