Sevgili okuyucular, bu pazar sohbetinde sizlerle biraz hukuk ve demokrasiden söz edelim ister misiniz? Zira bütün haftayı 'kuvvetler ayrılığı' tartışmasıyla geçirdik. Başbakan Erdoğan, şehir hastanelerinin yapımının gecikmesinden şikâyet ederken, bürokratik oligarşiyi ve 'yerindelik' kararı veren idarî yargıyı eleştirerek kuvvetler ayrılığı ilkesinin istismarını da dile getirdi. Başbakan'ın sözlerini cımbızlayan muhalefet de onu demokrasi düşmanlığı ve otoriter rejim taraftarlığıyla itham etti.
Siz Montesquieu'dan daha iyi mi bileceksiniz?
Efendim, Montesquieu, 'Kanunların Ruhu' adlı ünlü eserinde 'Kuvvetler Ayrılığı' ilkesini ortaya koymuştur. Ona göre, 'Yasama yetkisiyle yürütme yetkisi aynı kişilere verilirse ortada hürriyet diye bir şey kalmaz(…) Yargılama yetkisi, yasama yetkisiyle yürütme yetkisinden ayrılmazsa ortada yine hürriyet diye bir şey kalmaz…'
Kuvvetler Ayrılığı İlkesi'nin mûcidi olan ve bu konuda sınırları çizen Montesquieu dahi yargılama yetkisine bir bakıma demokratik halk katkısını tavsiye edebilmiştir: 'Yargılama yetkisi devamlı olarak bir yüksek mercie değil, kanunların buyruğu gereğince, halk arasından seçilen kişilerden teşekkül edecek mahkemelere verilmeli' demektedir.
Asırlar öncesinde ünlü düşünürün demokrasiye açık düşüncelerini, günümüzdeki 'kuvvetler infiradı'na, zıtlaşmasına dayanan görüşleriyle mukayese edebilir misiniz?
Kuvvetler ayrılığı Demokles'in kılıcı değildir
Efendim, 1961 Anayasası'ndan bu yana kuvvetler ayrılığı ilkesi yanlış yorumlanmış ve devlet idaresinin başında Demokles'in kılıcı gibi tehdit unsuru olarak tutulmuştur. 1950 seçimlerinden beri sandıktan hep sağ iktidarlar çıktığı için, bu gerçeği içine sindiremeyen CHP ve türevleri ile militarist, bürokratik ve jüristokratik oligarşi, yasama ve yürütme organına ambargo koyarak devletin yönetimini güçleştirmişlerdir.
1961 Anayasası'ndan günümüze kadar bir takım özerk oligarşik kurumlar ile siyasallaştırılmış yüksek yargı, âdeta yasama ve yürütme erklerinin tepesinde jandarmalık yapmıştır.
Menderes, Demirel, Özal ve nihayet Erdoğan, kuvvetler ayrılığının yanlış yorumlanmasından ve suiistimalinden çok çekmişlerdir.
Yerindelik denetimi demokrasiye aykırıdır
Efendim, kuvvetler ayrılığı ilkesinin en büyük istismarı ve püf noktası, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın verdiği 'yerindelik' kararlarıdır. Anayasal çerçevede bu kuruluşların yerindelik kararı vermeleri, demokratik rejime ve millet iradesine tamamen aykırıdır. Bu durum, yasama ve yürütme yetkilerinin gaspı anlamına gelir ve kuvvetler ayrılığı ilkesini de tahrip eder. AYM'nin ve Danıştay'ın yetkisi, yapılan tasarrufun mevzuata uygunluğunu denetlemekle sınırlıdır.
AYM'nin '367 skandalı' ve genel esaslar çerçevesinde verdiği kararlar, millet iradesinin gaspı mahiyetindedir. Danıştay'ın, belediyelerin bilet fiyatlarından tutunuz da idarenin her türlü takdirinde yerindelik kararları vermesi ise demokratik bir rejimde aslâ kabul edilemez.
***
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin en keskin şekilde uygulandığı Başkanlık Sistemi'ni isteyen ve 10 yılda Türkiye'yi gerçek mânâda bir demokrasiye kavuşturan Başbakan Erdoğan'ın bu ilkeye değil, bu ilkenin istismarına haklı olarak karşı çıktığı açıktır.(