Tam 80 yıl önce bugün, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bu muhteşem bir zaferdi. Aynı sıralar yalnızca Avrupa’da değil, Amerika’da da kadınların verdiği eşitlik mücadelesi doruktaydı. Yüzlerce protestoya, isyanlara rağmen yine de birçok ülke seçme hakkı verecek düzeye ulaşamıyordu.
Berlin’de kadınların oy hakkı için kurulan dünya federasyonunun tüm çabalarına rağmen sonuç alınamıyordu. Olağanüstü bir durumdu bu.
Asırlarca teokratik devlet yapısı içinde kadınların haklarını kısıtlayan bir imparatorluğun mirasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti kadın erkek eşitliğinde hızla yol aldı.
Fransa, Belçika ancak 10 yıl sonra aynı hakkı elde edebildiler.
Sonra unutuldu o günler ve şimdi çoğumuzun aklı ‘eşitsizliği’ almıyor.
AYNI YAKLAŞIM
Ancak bu süre içinde nedense muhafazakar kesimlerden hep aynı yaklaşım gelirdi ve hala geliyor. “Kadınla erkek eşit değil yaradılışları farklı.” Neredeyse tüm kapalı çevrelerde aynı anlayışın altı mutlaka çiziliyor; Kadınla erkek eşit değil, eşdeğer. Ezberlenmiş örnek her daim önümüze konuluyor; “Eşitsek o zaman kadınları da alın askere” Maalesef eskiden ‘neden böyle davranılıyor, neden hedef şaşırtılıyor’ diye düşünürken, şimdi tablo daha açık.
Kadın eşit birey olduğu için değil, anne ve kadın olduğu için saygı görmeli.
En az 3 çocuk politikası ile Türkiye şartlarında kadını evinden çıkamaz hale getirirken, değerli kılmayı ihmal etmeyeceğiz.
Artık iki kelimenin arasındaki derya farkın farkındayız.
Bir lütuf gibi verilen eşdeğerlilik teklifi için biz kadınlar teşekkür etsek de akılları bulandırmaya, hiç niyet yok.
Siz de değerlisiniz beyler ama eşitlikte 80 yıllık mücadeleye es vermeden devam.
Zitoi epanastasis
Öyle bir öykü ki, ilk duyduğumda ürperdim, gözlerim doldu. Yaşadığınız kentle ilgili ne kadar çokca şey bilseniz de, bazen rastlantılar şaşırtır sizi, bazen bir şiir kitabı.
Öyle oldu ve yirmi yıldır tanıdığım İzmirli şair Tuğrul Keskin hafızalardan solmuş bir konuyu, duygularını, isyana isyanını katarak karşıma çıkardı.
1920’lerin son günlerinde İzmir, Yunan askerlerince işgal edildiğinde kurulan mahkemeye karşı bir bildiri yayınlanır. İki yüz Yunanlı bu bildiriye imza atar, ‘halklarımız kardeştir, Türklerle savaşmayacağız’ derler.
İknalar sonuçsuz kalır, 1921’in Ocak ayının ilk gününde işgal kuvvetleri komutanlığının merkezinde Balçıklıova’da, şu an İnciraltı sahilinin olduğu yerde kurşuna dizilirler. Keskin, kitabını bu zalime karşı mazlumların direnişine ithaf ediyor.
Keskin’in kitabında muhteşem bir konu; kardeşliği, cesareti, barışın sesini yankılandıran sarsıcı şiirlerle buluşuyor.