‘Kurtuluşa ve mutluluğa’ vesile olan bir imana sahip olabilmek için, öncelikle ‘Kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerin imanını bilmek gerekir. ‘Kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerin imanına benzer bir imana sahip olabilmek! Rabbim! Var olan imanımızın, ‘Kurtuluşa ve mutluluğa’ erenlerin imanı gibi olmasını nasip eyle…
Bir insanın sadece diliyle: “İman ettim, Müslüman oldum” demesi onu Allah katında da Müminlerden olmasını sağlar mı? Bu söylemi ile Allah katında da Müminlerden sayılır mı? Ve bu Söylem, onun Allah katındaki ebedi kurtuluşu için yeterli midir? Yoksa bu ebedi kurtuluş, Allah’a karşı vermiş olduğu sözün gerekliliklerini tüm yaşamına eksiksizce uygulaması ile mi mümkün olacaktır? Sadece söz ile iman ettim demek yeterli midir?
“(Ey müşrikler!) Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah katında bir değiller. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. İşte ‘Kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır. 9/19-20” Bu bağlamda İman olmadan bu tür merasim ve şekli çalışmaların Allah katında hiçbir kıymetinin olmayacağı anlaşılmaktadır…
Mü’minler, aynı zamanda Allah’a söz vermiş bireylerdir… “Ve onlar, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler. 23/8” hitabı mucibince Allah’a hangi sözleri verdiğimizi bilmeli ve onları yerine getirmede samimi olmayız… “Öyle erler vardır ki onları ne ticâret, ne alım satım, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkar onlar.24/37” Rabbimiz, imanımızda samimi olmamızı, inandığımız değerleri korumak için gayret göstermemizi ve işin yalnızca “İman ettim” sözüyle bitmeyeceğini: “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İnandık’ demeleriyle bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir. 29/ 2-3” ayetleri ile de bizlere bildiriyor. Yani; sadece ‘İman ettim’ deyip de, nasıl iman ettiğiniz ve ne derece samimi olduğunuz ölçülmeden kurtulacağınızı mı zannettiniz.
“Allah, müminlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek)cennet karşılığında satın almıştır…(Bu,)Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerinde (onlara vaat ettiği)bir haktır… Sözünde durmak için Allah’tan daha iyi kim olabilir? İşte ey müminler! Yaptığınız bu alışveriş ile müjdelenin, sevinin. Çünkü en büyük kazanç budur. 9/111″ İşte bu sözü veren Allah, bu alışverişte uyulması gereken hususları da belirtmiştir. Şayet o hususlar paralelinde bir yaşam sürülmezse, şartlar yerine getirilmediğinden o alışverişin bağlayıcılığı da kalmaz… Râzi, ayetin nüzul sebebinde; “cihadın faziletini ve hakikatini beyan ediyor” ifadesini kullanıyor. Ayette geçen, ‘Canları’ anlamına gelen ‘Enfüsehüm’ kelimesini, “Canlarıyla Allah yolunda savaşanlar” olarak izah ederken ‘Ve emvalehüm’ kelimesini de, “Mallarını Allah yolunda, kendileri ve aileleri için infak ederler” şeklinde açıklıyor. Râzi’nin yaptığı bu yorumda göze çarpan ilk farklılık; malı yalnızca cihad için infak etmeye hasretmediğidir… Zira Râzi, malı infak etmenin kapsamını geniş tutmuştur. Gerçekten de kişinin ailesi için helal kazançtan harcadığı mal da “sadakadır” ve Allah yolundadır. Ayrıca Râzi’ye göre Allah, müminin malını ve canını cennet karşılığında satın aldığı(lacağı)nı söylemekle, onu çocuk yerine koyuyor. Zira çocuk alışverişte kendi başına bırakılsa, kendi menfaatlerini gözetmez.
Dili ile iman ettiğini söylediği halde, iman edilen şeyleri kalbi ile tasdik etmeyip hayatında tatbik etmeyen kimselere, Allah: “Onlar inandık dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama ‘boyun eğdik’ deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. 49/14” Uyarısında bulunuyor. Bu ayetler, bizlere de hitap ediyor ve günümüz müminlerini de uyarıyor. Emir özel olsa da hitap umumidir…
“İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır. 5/82” Rivayet edildiğine göre, ayet nazil olunca ashabı kiram korktular ve Resulüllah’a (s.a.s), şayet iman: “Herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar” paralelinde değerlendirilirse, ‘Hangimiz nefsine zülüm etmiyor ki?” dediler. Resulullah (s.a.s): “O, sizin anladığınız gibi değildir. O ancak Lokmanın oğluna dediği manadadır.” buyurdu. “Hani Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: ‘Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür’ 31/13”
Hasanı Basrî (K.s) şöyle demiştir: “İstediğiniz kadar ilim öğrenin, Allah’a yemin olsun ki ilminizle amel edinceye kadar, Allah size ecir nasip etmeyecektir. Sefihlerin gayreti, rivayet etmektir. Âlimlerin gayreti ise riayet etmektir.” … Allah, bizleri riayet edenlerden eylesin…
Kendimize bir çeki düzen verip imanımızı: “İman edip Salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız. 29/7” “Ey iman edenler, iman edin. 4/136” ayetleri doğrultusunda dikkatlice analiz etmemiz gerekir sanırım. Sadece dil ile söylemek münafıklıktır. Münafıklar hakkında ise şöyle denilmektedir. “Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele. 4/138-139”
Evet, “Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyen kalacakları Adn cennetleri vardır. 20/75-76” bu ve benzeri birçok ayetten de anlaşılacağı gibi, sadece iman etmek değil imanla beraber; Kim Rabbine, halis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayatında eyleme geçirirse işte böyle olanlara en yüce makamlar vardır. Bu anlayışın dışında davrananlar, Kur’an’ın ifadesiyle aşağıların aşağısıdır… Süflidir…
O halde, yeryüzüne halife olarak gönderilmiş, insan denen bu harika varlık, sadece inandım demekle bu denli süflileşmekten kurtulamayacağını bilmelidir ve buna göre davranmalıdır. İslam’ın; İman ve amel/uygulama olarak iki bölümden oluştuğunu unutmamalıdır…
Allah, bu durumu“İnsanlardan öyleleri vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca… 29/10” işte durum bundan sonra farklılaşır… Oysa “ Onlara halis (Bir niyetle),dini ancak Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. 98/5”
Rahman’ın, imanımızı eyleme dönüştürmemizi ihsan etmesi dileğiyle…