Kürt sorunu Türkiye sınırları içerisinde çözülmüştür, kastedilen Kürdün varlık sorunuydu; her Türk Türk doğar, her Arap Arap doğar ve artık her Kürt Türk veya Arap değil Kürt doğuyor. Bu şu demek, siyasetin (Cumhuriyetin kurucu iradesi ile 12 Eylül Darbesinin generellerinin) ortaya koymaya çalıştığı ‘’Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür.’’ Önerisinin halk katında hiçbir değeri kalmamıştır, tersine Edirne’den Kars’a isteyen herkes istediği biçimde Kürtçe konuşabiliyor, yazabiliyor, okuyabiliyor, öğrenebiliyor ve öğretebiliyor. Üstelik devlet katında bile Kürtçe bilmek bir değer ifade eder oldu. Kuşkusuz bu, ‘’Haklar verilmez alınır.’’ gerçeğinin hayata yansımasıdır. Yine Edirne’den Kars’a Kürt olmayan binlerce insan, Kürtçe bilmeyenler bile Kürtçe’nin marjinal olmadığının farkındalığını yaşamakta, artık bu dilin konuşulduğu herhangi bir yerde sorunun Kürtçe’de değil kişinin kendi bilmezliğinden kaynaklandığını kabul etmek zorunda bırakıldı. Evet, artık sorun tabiatın ve toplumun bir sonucu olan dillerde değil, o’nu öğrenemeyen veya tahammül edemeyenlerdedir ve herkes bir şekliyle konunun ontolojik (Kürtlerin Varlık Sorunu) olmadığını, siyasi olduğunu kavramış durumdadır.
Böylece Kürt Sorunu üzerinde şiddet ürettiğini iddia eden PKK ile HDP’nin son yıllarda radikal değişimlere gittiği, kökleri üzerinde (Kuruluş Felsefesinin İlkelerinden Esinlenerek) yeniden Türk Soluyla dirsek temasa geçtiği, Türkiyelileşme ve Demokratikleşme, Kadın Sorunu, Eşcinsellik vb. hatta gericilikle mücadele (Gericilikten Kasıt: Mevcut İktidar) üzerinde kendi silahlı varlığına amlam atfettiğini gördük. Eğer Kürt Sorunu çözüldüyse ve PKK dahil HPD, Türkiyede’ki siyasi partiler Kürtler için Statü talebinin söz konusu olamayacağı konusunda ısrar edip duruyorlarsa, o halde bu ‘Kürtlerin ‘kolektif’ hakları söz konusu değildir’ anlamına gelir ve eğer PKK-HDP son yıllarda Kürdistan Sorununun olmadığını, temel amaçlarının Türkiyelileşme ve Demokratikleşme olduğunu dile getirip duruyorlarsa, doğal olarak Kürtlerin temsilcileri olmadıkları ortaya çıkar ki, zaten gerek Suriye’de, gerekse Türkiye’de ve hatta Irak’ta merkezi yönetime bağlı olduklarını açıkça dile getirdiler, getirmekteler. Bu durumda ellerinde duran silahlar için herhangi bir anlam ve amaç atfedilemez! Veya neden dağdasınız denilebilir? Çünkü Öcalan dahil HDP Vekilleri son yıllarda ‘Silahın miadı dolmuştur.’ demediler mi? Ne amaçla silah bırakmadıkları ve ne amaçla dağda durdukları deşifre olmuştur! Zira senin amacın bir Kürt Devleti değilse ve senin yegane amacın Türkiyelileşme, Demokratikleşme ise, o halde dağda durmanın, silahlı olmanın kamuoyunda ‘kişisel çıkar’, Uluslar arası gündemde, literatürde veya hukukta ‘terör’ adını alır.
Geriye Federal Kürt Devletinin Bağımsızlık talebi kaldı ve bu kuşkusuz –son sözü başa alayım- Kürtlerin en doğal talebidir. Birincisi, çünkü ‘’Her Kürdün gönlünde bir Kürdistan arzusu yatar.’’ (Mele Mustafa Barzani) sözüne binaen, Ortadoğu’da bütün milletler devlet hakkını elde ederken Kürtler bu hakklarından mahrum bırakıldı. Ve her Kürt gönlündeki bir eksik parçadan ötürü kendisini diğer halklara karşı ezik hisseder, bu doğa kanunlarına da Allah’ın insanlar arasında görmek istediği adil düzen prensibine de ters giden bir durumdur. Bu nedenle bütün dünya Kürtlerinin dil, din, gelenek, kültür haklarının garanti altında alınması Kürt Devletinin tanınmasına bağlıdır, yoksa Kürtlerin dünyadaki varlığı sigortasız bir işçi seviyesinde kalır. İkincisi, Federal Kürt Devleti, dünya hoşgörüsüne uygun, serbest piyasa yasalarına uyan, Türkiye ve diğer Arap ülkeleriyle hiçbir zaman düşmanlık gütmeyen ve tersine saygı duyan bir geçmişe sahiptir. Terör, şiddet, pravakasyon değil dünya düzenine ve dini, diğer manevi değerlere dikkat eden bir devletin nasıl bir zararı olabilir dünya barışına, katkısı dışında? Üçüncüsü, Türkiye, İran ve mevcut istikrarlı devletlerin güvenliğine, toprak bütünlüğüne zarar veren değil, tersine bu ülkelerdeki Kürtleri motive edecek bir devlet yapısında olacağı –fiili durumdan- öngörülebilir. Dördüncüsü, Irak’ın siyasi bütünlüğü mü var? Şuan fiili olarak Irak’ın mevcut durumu istikrarı değil, terörü, şiddeti, güvensizliği doğurur. Zaten Irak yapay bir devlet olup hiçbir zaman istikrar yurdu olmamıştır, olmayacaktır. Orada tanınacak Kürt Devleti doğal olarak Şii-Sünni dengesini sağlayacak, Suriye’deki çözüm için önayak olacaktır.
Mehmet Salih Özalp
Kişisel Web: www.metyus.com
ozalpmehmetsalih@gmail.com