Bir zamanlar adına eşkiya, efe dediğimiz, yüreği vatan sevgisiyle çarpan, insanlarımız vardı.
Bunalan halkın yanında, ezen paşaların karşısında dururlardı. Monarşi baskısı altında, ağır vergilerle köleleştirilmiş, özgürlük korkusuyla soluk alamayan halka adalet dağıtırlardı.
Aydın’da Kel Mehmet bu efelerden biridir. 1829 yılında halkın tüm vergilerini kaldırıp yönetime başkaldırmış bir kurtarıcıdır.
Bir diğer eşkiya diye bilinen Çakırcalı Mehmet Efemizin hikayesine gelelim:
Birgün dağ başında hüngür hüngür ağlayan yaşlı bir çifte rastlarlar. Sorar ağlama sebebini. Onlar da;
” Bizim kızımızı Çakırcalı Mehmet ve adamları kaçırdı. Paramıza malımıza el koydular.”
Çakırcalı Mehmet Efenin anlatılan hikayede, adı sanı kullanılmıştır. Durumu öğrenen efe çok kızar. Derhal harekete geçer. Hırsızların peşine düşer. Onları yakalar ve yaşlı çifte paralarıyla kızlarını teslim eder. Hırsızları da onların gözleri önünde diri diri yakıp cezalandırır.
Onlar dahi dağlardan inip savaşıp, vatanımızın kurtuluşu için kanlarını döktüler. O emperyal çakalların topraklarımızın üzerinde yaşamasına izin vermediler.
VATAN SAĞ OLSUN dediler, şehadet şerbetini yudumlarken bile.
Giresunlu Topal Osman, Demirci Efe, Yörük Ali Efe, Sarı Zeybek, Mestan Efe, Saçlı Efe, Atçalı Kel Mehmet Efelerin yanısıra Karayotoğlu Nikola, Hambirikoğlu Panayot, Kaptan Andreya, Kaptan Sokrat adlı Rum efelerimiz vardı.
Bir de tarihin sayfalarında önceleri vatan sevdalı Çerkez Ethem vardı…(sonradan değişti)
Çok değil bundan 50 sene önce yine benzer şehir eşkiyalarımız vardı. Korkardık büyüklerimizin biz çocuken onların hikayelerini anlatırken, titrerdik.
Bir de o yıllarda, adaletin darası bozulduğunda, yani kalemi elinde tutan hakim, hakları eşit dağıtmayıp “eksik tarttığı” zamanlarda İsviçre Medeni Kanunlarına bağlı, hakimlerin dahi bir şey yapamadığı durumlar yaşanırdı.
Adaletin hükmü karşısında umutsuz, çaresiz kalmış bireyler, gidip onlarda( mafya kimliklerinde) hak arar olmuşlardı.
O yıllar hiç unutmam, o mafya babalarını Teksas, Tommiks, Zagora, hatta sık sık filmlerini izlediğimiz Tarkan’a benzetirdim…
Çocukluk işte…
Basından tanık olurduk çoğuna. Öyküleri abartılı anlatılır, kimi korkularımız silinirdi. Yerini hayranlık alır, güven duygumuz oluşurdu.
Nasıl mı?
Anlatayım efendim: Örneğin 3 yaşındaki sübyana tecavüz etmiş, 10 yıl hüküm giymiş birinin, artık yaşaması onlara göre haramdı.
Mağdur ana_babayı dinleyen mafya babası “katli vaciptir” dedi mi, bitmiştir hapishanede o sapığın işi…
Ya kemerle boğulur, ya da şişlenirdi.
Hadi bakalım bundan sonra hangi sapık, hangi çakal ruhlu insanlar; masum bir sübyana dokunabilirdi?
O yıllarımızı çok net anımsıyorum: Mafya babalarının bulundukları bölgelere nam saldığı korkularda bile halkta adalet, asalet, takdir hayranlık duyguları oluşurdu.
Gel de o yılları özleme şimdi?
…
Emine Pişiren/ Kocaeli