Neyzen, herkesin el pençe, divan durduğu Kızıl Sultan lakaplı A.Hamid zamanında gerek şiirleriyle, gerekse siyasi atıflarıyla hünkara karşı durmuş, edebi bir değerdi. Şiirleriyle, sözleriyle dönemin monarşik siyasi iradesine, sürekli kartopu atmıştır.
Dinle uyutulan halk yine de uyanamamış. Bir türlü, çözememişler Neyzen’i. Kimi ona deli demiş, kimi veli.
Şair Eşref de o misal. Paşalar onu sevip saymasalar çoktan katli vacipti.
Bakmışlar halkı uyandıracak, sürmüşler onu da M. Akif’i de tee Afrika’nın kuzeylerine doğru…
Namık Kemal farkı farkettirmeye çalışmış, o da zindanlara atılıp gözden ıraklaştırılıp, halka korku kültürü ekilmiş.
“Vatan Yahut Silistre” diye yazmış çizmiş, yaşadığı sürece bu mücadelesini sürdürmüş, ama halk bir türlü onu da anlamamış, çözememiş…
M.Emin Yurdakul, daha halkçı bir edebi duruş göstermiş. Belki de emperyal işgallerle, kıyımlarla bunalmış halka şiirleriyle merhem olmuş, acılı gönüllere.
Çilelerine tanık olmuş, halkın içine kadar sokulmuştur.
Anadolu ve Şerefli Türk Kadını adlı şiirleriyle halkın sol yanını titretmiş, vatan aşkıyla nabızlarını yükseltip cesaretle bilemiş vatan aşkıyla yüreklerini.
O yıllar işgal yıllarıdır.
Anadolu yanıyordur 7 düvelin işgalleriyle.
Şair, halkı iç ve dış emperyal işgallere karşı uyandırmaya çalışmış.
Tam yorgun düşünce M.K. Atatürk onu farketmiş. Biri cephe önünde, diğeri cephe gerisinde savaş vermişlerdir.
Halk ilk kez uyanmıştır.
Şairimizin şiirlerinden etkilenen halk Kurtuluş Savaşını kazanmamızı sağlamıştır.
Cumhuriyet meşalesi yakılmıştır, ama memleket çoklu siyesetle yine alabora olmuştur.
Konuşan, kalem tutmuş vatanseverlerin özgürlükleri alınmıştır. Şair Ahmet Arif’i dinlerken içim dağlanır her seferinde:
“Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş.
Karanfil kokuyor cigaram.
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..!”
…
Bir memleket ve insan sevdalısı şair Nazım’ da aynı küflü zamanlara tanık olmuştur. O soğanı değil salkım üzüme düşen ışığa hasret dökülmüş kaleminden özgürlük:
” Güz sabahı üzüm bağında
Sıra sıra büklüm büklüm
Kütüklerin tekrarı
Kütüklerde salkımların
Salkımlarda tanelerin
Tanelerde aydınlığın…”
Memleketimden insan manzaralarının edebi resmini çizmiş aynı zamanda şairimiz.
Onu susturmak isteyen o günkü siyasi iradenin gücüyle tutsak edilmiştir. Gri parmakların ardında, yamalı rutubetli dört duvarların ardında eşi Piraye’ye dizeler yazmıştır:
” Ne güzel hatırlamak seni:
Ölüm ve zafer haberleri içinden hapiste…
Ve yaşım kırkı geçmişken…”
…
O dahi halkı uyandıramamış, çözememiştir bir türlü..
Makedonlar ayağa kalkıp bize seslenmiş:
” Boş yere bize gelmeyin. Biz size iki Kemal verdik. İkisini de siz öldürdünüz. Üçüncü Kemal, bir daha gelmez bu dünyaya.”
Doğru valla!
Üçüncüsü hala gelmedi. Ama bekliyoruz işte.
…
Emine Pişiren/ Kocaeli