Sevgili okuyucular, evvelâ hepinizin mübarek Kurban Bayramınızı tebrik ediyor; büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Sevdiklerinizle beraber sıhhat ve âfiyetle huzurlu bir bayram geçirmenizi diliyorum. İslâmiyet , sevgi ve barış dinidir. Cenab-ı Hakk (c.c.), yaradılışın sırrını ‘sevgi’ ile açıklar ve o sevgililer sevgilisi Peygamberimize (s.a.v.), ‘Habîbim’ (Sevgilim) diye hitap eder. İnanan insanların en büyük hususiyeti sevgi dolu olmalarıdır. Böyle kutlu günlerde, gönlünüzün sevgiyle dolduğunu hissedersiniz. Sevginiz, Yunus‘un (k.s.) sözleriyle ‘Rahmet deryası’ gibi taşar. Âdeta sevmeye, sevilmeye kurgulanmış gibisinizdir. Lâkin bu coşku, bayramda duyulan bir alışkanlık değil, Müslümanlara Allah‘ın (c.c.) bahşettiği bir hediyesidir.
Sevgili okuyucular, bugün sevgiyle dolup taşan gönlümle sizlere seslenmek ve sizleri kucaklamak istiyorum. Çünkü sizleri çok seviyorum… On milyon insanı sadece oy istemek için kucaklayıp öpemezsiniz. Geçmişte bunu yaparken yorulduğumu hiç anlamazdım. Gözlerdeki ziya, yüzlerdeki nûr, bana sevgiden doğan bir dinçlik verirdi. Bu yaşa geldim; dünyanın hemen her yerini gördüm; lâkin Türkiye‘den, bu güzel vatanımdan üç haftadan fazla uzak kalmaya tahammül edemedim. Ezan sesi duymadığım ve Türkçe konuşulmayan bir yere aslâ tahammül edemiyorum. Ben, bu milletin, bu vatanın sevdalısıyım.
Allah‘a (c.c.) her vakit beni Müslüman ve Türk yarattığı için şükrediyorum. Bu cânım vatan toprağımda, Türkmen, Kürt, Arap ve Alevî canlarımla ‘Tek Millet’ olarak yaşamanın sevincini hissediyorum. Sevgili okuyucular, bu mübarek Kurban Bayramı vesilesiyle huzurlu bir toplum olmanın, vatanın ve milletin ‘birliğini ve bütünlüğünü’ devam ettirmekle mümkün olacağını biliyorum. ‘Demokratikleşme’ye ve toplumdaki her kesimin sevindirilmesine samimiyetle taraftarım. Ancak, atılan her yeni adımın, insanımızı ve toplumumuzu birbirine yaklaştırması lâzımdır. Bin yıldır bu topraklarda her türlü sevinci ve acıyı paylaşmış, birbirine et ve tırnak gibi yapışmış, kucaklaşmış ve ‘Tek Millet’ hâline gelmiş insanları yanlış atılan adımlarla ayrışmaya sürüklersek bunun vebalini ödeyemeyiz. Esasen, ‘Türk Milleti’ üst kimliğinde bütünleşmiş bu milletin, fertlerinin birbirinden hemen hemen hiç farkı yoktur. Mahallî lehçeler dışında -ki herkes Türkçe bilmektedir- aramızda tek kültürel fark yoktur. Daha da önemlisi, ‘kaderde, tasada, kıvançta ve sevinçte’ birlik vardır. Lâkin, siz kalkıp ana dilde eğitim diye azınlık hakkı çıkarmaya uğraşırsanız, birlik ve beraberliğe değil ayrışmaya hizmet etmiş olursunuz. Tabiatıyla tek tipliliği, tek sesliliği ve asimilasyonu savunmuyoruz. Ancak, on asır boyunca İslâm‘ın bayraktarlığını yapan her türlü unsuruyla şerefli bu milleti böler, parçalarsanız, insanımıza en büyük kötülüğü yapmış olursunuz. Bugün insanımız yan yana huzur içinde Bayram Namazı‘nı eda etti. Namazdan sonra sıraya dizilip birbirine sarılarak bayram tebrikinde bulundu. Sonra, kurban kesenler, ihtiyaç sahiplerine ve dostlarına -etnik kimliğine bakmadan- etlerini gönderdiler. Birbirlerini bu imanlı milletin mensupları olarak sevdiler… Ne olur, bundan sonraki bayramlarda da birlik ve bütünlüğümüzü devam ettirelim.
Türkiye‘nin gelişmesini çekemeyen bazı dış çevrelerin ve birliğimizin düşmanı hâinlerin tezviratına aldırmayalım. Yahya Kemal‘in dediği gibi, mâbetlerimizde ve mukaddesatımızda ‘vatanın birliğine’ karışalım. Bizi ‘yâr’ ile ve sevdiklerimizle buluşturan Yüce Allah‘a (c.c.), Hacı Bayrâm-ı Velî (k.s.) gibi hamd-u senâlarda bulunalım: ‘Hamd-u senâlar, hamd-u senâlar Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm’ İçinde yaşadığımız ırkçı-bölücü terör fitnesini önlemenin tek yolu, birbirimizi sevmek, birliğimizi korumak ve aynı inanç havasını teneffüs edebilmektir. Birbirimizi çok sevelim sevgili okuyucular.