Bir Eğitim-Öğretim yarıyılı daha bitti. (2018-2019) Nasıl geçti koskoca bir yılın yarı dönemi anlamadık bile.
Bu dönemi şöyle bir değerlendirsin herkes. Neleri öğrendik, neleri unuttuk diye… Ya da bir şeyler öğrendik mi? Neyi ne kadar öğrendik, verimli bir dönem geçirebildik mi? Bu değerlendirmeyi sadece öğrenciler yapmasın. A’ dan Z’ ye herkes yapsın. Öğretimcisiyle, öğren(i)cisiyle, velisiyle, ustasıyla, çırağıyla… Yaşımız ne olursa olsun ömrümüz boyunca hayatın bize öğrettikleriyle hepimiz birer öğrenci değil miyiz aslında… Eğitimciler de birer öğrencidir, her ne kadar öğretici olsalar da… Öğrenmenin sınırı olmaz. Beşikten mezara kadar gider. Gidenlerde bir şeyler öğretir ebediyete giderlerken. Herkesin herkesten öğreneceği şey vardır. Her canlı dili olsun ya da olmasın bir şeyler öğretir, gösterir yaşarken ve ölürken…
Kimin ne kadar öğrenci, kimin ne kadar eğitimci olduğunun öneminin yanı sıra bildiklerimiz kadar bilmediklerimiz de önem taşımaktadır. Eğitimin sadece dersliklerde olduğunu düşünürsek büyük bir yanılgıya düşeriz.
Tatillerde eğitim, öğretimi dersliklerde bıraktığını düşünenler hayatta hiçbir şey öğrenememiş kişilerdir. Çünkü insan her yerde bir şeyler öğrenebilir. Hayatta yapılan her tür eylem ya da eylemsizlik bir derstir aslında. Hayatın kendisi başlı başına bir derstir esasen.
Yaşamı ezberlemeyelim, yaşayalım, görelim, uygulayalım. “KURAK” eğitimden kaçınalım. Ezberlenen her şey kısa sürede bir toz bulutu halinde beyninizden uçar gider. Boş bir beyin kurak bir beyindir. Fakat olur olmaz bilgilerle kafayı doldurmakta hiç sağlıklı değildir. “ÇORAK” bir beyin olur çıkar. Bir bilgi lazım olduğunda karman çorman olan beyinde hatırlamak imkansız görünür. Hatırlayayım derken hep “ÇORBA TASINA” döner kafalar.
Her şey dozunda olmalı. Eğitim içinde aynı şeyi söyleyebiliriz. Herkes kapasitesine göre beynine koyulması gerektiği gibi, gerekli bilgileri kafasının içine sıralarsa lazım gelen bilgiye çok kolay ulaşılır.
Her beynin hafıza sorunu olur zamanla. Yeni bir bilgi eski bir bilgiyi silebilir. Eskiyle yeni bilgiyi harmanlayıp beyin hafızasında saklayabilmek marifet ister. Bedenin olduğu kadar beyninde spora, jimnastiğe ihtiyacı vardır. “KURAK” bir beyin yerine “SULAK” bir beyin istiyorsanız düşünmeye sevk edin beyninizi. Sözcük kavramları arasında ilişki kurmaya çalışın. Bilgiye ulaşmada, kolaya kaçmayın. Kopyalayıp, yapıştırırsan ne kadar yapışık kalır tartışılır. Yapışkanlığı gidince izi kalır bir müddet. Zamanla izi de yok olur gider.
Eski eğitimle yeni eğitimi karşılaştırdığımızda gözle görülür ölçüde farklılıkların olduğunu görürüz. “Ali top at” “Ayşe ip atla” “Ahmet bak geniş ev.” Ahsen ata bak” Asya çiçek topla” vb. derken uygulamalı yapılırdı daha kolay öğrenmek hem de hafızalara yerleşmesi açısından. Hiç unutmam, “Metin mısır patlat” cümlesini öğrenirken Metin adında bir arkadaşımız evden tava getirmiş, sınıfta küçük bir tüpün üstünde öğretmenimiz mısır patlattırmıştı. Yalnız yemiş miydik onu hatırla(ya)mıyorum.
Rengârenk fasulyeler, aynı boy kestiğimiz deste deste fındık çubukları daha neler neler… Pamuğu ıslatıp bir kaba koyup az fasulye dikmemiştik. Her sabah, akşam çimlenmesini beklerken beynimizde yeni heyecanlar çimleniyordu. Her tatil sonrası bir kitap okuyup anlatmak gelenek gibi bir şey olmuştu o dönemlerde. Neler yaptığımızda öyle… Sınıfta sesli bir şekilde hikayeyi okur sonunu özellikle okumaz, hayal gücümüzü kullanıp sonunu bizden isterdi öğretmenimiz… Şimdilerde ise öğretmen tarafından verilen ödevler kopyala yapıştırdan ileri gitmiyor. Araştırma yok, beyni çalıştırmak yok. Hooopp gelsin puanlar.
Son dört gündür evden çıkmadan tez hazırlığında olduğumdan belki bilmiyorum, kopyala, yapıştıra karşı bir antipati oluştu bende. Yanıbaşımda onlarca kitap karıştıra karıştıra yazdım. Yazarken de sevindim ne güzel araştırırken düşündüm, beynimin pası silindi, yeni şeyler öğrendim diye… Arada paslanan beyni yağlamak gerekiyor, gıcırdayıp boş ses çıkarmasın diye…
Hayatı olduğu gibi kabul edip üstümüze yapıştırmayalım. Aklımızla, bilgi ve tecrübelerimizle hayata uyarlanmak yerine hayatı hayatımıza uyarlayarak yaşayalım. Bakın görün yaşam daha güzel olacak her yaşta, her dönemde…
Herkese Kuraksız, Çoraksız Bir Ömür Diliyorum. Bol Sulaklı Günlere… Beyninizde Yeni Bilgilerin Çimlenmesi Dileğiyle…
Ayşe YILMAZ
ay@yerelyonetim.net
Aslında tüm insanlar eğitilen öğrenci ve aynı zamanda tüm insanlar da eğiten öğretmendir. Tek fark öğretenlerin kendi branşında öğretmeleri, branşı dışında öğrenmeleri gereken; beşikten mezara bir hayatın EĞİTİMİ’dir. Sürdürülebilir olmadıdır. Aksi takdirde ezber bir hayat devam eder gider. Zararı olmasa da insanlık için yararı hiç yoktur.
Dört kelimeden oluşan yazı başlığını bu kadar anlam sığdırdığınız için sizi tebrik ederim.