Mersin’in Erdemli ilçesine bağlı Ayaş Mahallesi’ne hafta sonu dostlarımızla kafa dinlemeye geldik. Orada bulunan ‘Elaiussa Sebaste Antik Kenti’ni gezme fırsatımız oldu. Gizemli Tapınağın beş ayrı noktada kazı çalışmalarının yapıldığını gördüm. Antik kentin üzerinde, yerleşim yerleri var. Maalesef tarih ve kültüre saygımız yok denecek kadar az. Mersin’e 50 Km. Mesafede Antik kentin varlığından bihaber olanlar var. Antik yolun iki yanında taş lahit ve mezarlarla dolu. Hikâyesinde; Sebaste sağlığında kızı için bir lahit yaptırmış. Ayrıca bu yapıtların hepsi Roma devrine ait.
Mersin’deki Akkale Antik Kenti’nde, Antik Dönem’e ait hamam deniz ticareti yapan gemiciler için bir konaklama ve ihtiyaçlarını karşılama merkezi olarak faaliyet gösterdiği ve mini amfinin bulunduğu, buram buram tarih kokan bir yer. Bir tarafta limon ağaçları. Yerleşim yeri olduğu için mahallede evler var. Lahit ve mezarların çoğu açık ve kırılmış. Kazı yapılan yerler kısmen ortaya çıkmış fakat hiçbir şekilde koruma mevcut değil. Arkadaşım yurt dışında yaşayan oğluna antik kentin resmini gönderdi. Roma ve Budapeşte’de ki yerlere benzediğini ve Mersin’de bu kadar eski yapıtların olması bir hayli şaşırttı. Ben şaşırmasına şaşırmadım. Kültürel yapıtlarımızın birçoğu maalesef bu durumda. Vatandaş bahçesine lahitten bir parça almış koymuş. Bunların bu kadar korunaksız ve değersiz yapılması kimin suçu? Ben hatırlıyorum Roma’da ki tarihi yapıtları gezmek için ciddi bir ücret ödemiştim. Sürekli şunu tekrarlamaktan utanıyorum ve usandım. Yurt dışında olsaydı bunların hepsi doğal restore edilip, koruma altına alınırdı. Ayrıca turistlerin gezip görmeleri için lokasyonlar oluşturulurdu. Bize ait olana, bizim olana sahip çıkmadığımız takdirde dilimizden bu söylemler düşmeyecek kadar şanslı bir ülkede yaşıyoruz ki. Bir tarafı dağ, diğer tarafı yol boyunca deniz. Denize ulaşmak 15 dakikamızı almıyor. Dağ tarafında bulunan narenciyelerin birçoğu yüksek binalara teslim olmuş. Arada kalan Antik Kentler daha çok bina yapılmasına engel olmuş. “Kültürel miras” dediğimizde, para veya mülk değil, kültürel değerlerden bahsediyoruz. Kültürel mirasa sahip çıkmak aslında görevin ötesinde. Tarihimizi geçmiş ve gelecekle olan bağımızı temsil eder. Bu varlıkların korunamaması süregelen bir problem. Kafanıza göre parça parça evinize, otelinize bunları taşıyamazsınız.
Romalı yazar Büyük Plinius (MS 23-79), Naturalis Historia (Doğa Tarihi) adlı kitabında, devlet adamı ve general Agrippa’nın, ünlü Yunan heykeltıraş Lysippos’un başyapıtı olan Apoxyomenos‘u hamamlarının önüne yerleştirdiğini anlatmaktadır. Heykel “strigil” adı verilen özel bir aletle vücudundan toz, ter ve yağ temizleyen bir sporcuyu betimliyordu. İmparator Tiberius, heykele büyük bir hayranlık duyduğundan eserin halka açık alandan alınarak kendi sarayına taşınmasını emretti ancak Roma halkı bu durum karşısında ayaklanarak Apoxyomenos‘un herkesçe görülebildiği bir önceki konumuna getirilmesi için imparatoru zorladı.(Kültürel Miras Akademi Alıntı)
Efsanelerle yaşayalım, tarihimize kültürümüze sahip çıkalım…