Baba hasta balıkçıydı. Yaşadığı kasaba deniz kıyısında olduğu için yazın sık sık balık tutmaya giderdi. Denize bağımlılığı vardı. Hiçbir balık oltasına takılmasa bile saatlerce sabırla oltanın başında beklerdi. Küçük kız da denizi çok severdi. Babası balık tutmaya giderken, hemen ayaklarına sarılır onu da beraberinde götürmesi için ısrar ederdi. Baba ısrara dayanamaz, birlikte bisiklete binerler denize giderlerdi. İkisi de deniz kıyısında vakit geçirmekten mutluluk duyarlardı. Kız simidi ile yüzerken az ileride babası oltasını denize atmış sessiz bekleyiş içinde balıkların boyunu hayalinde canlandırırdı. Bazen oltanın ucuna koyacak yem biterdi, el birliği ile kuma saklanmış solucanları çıkartıp yem temin ederlerdi.
Yine bir yaz sabahı, küçük kız her zamanki gibi güne başlamıştı. Sabah kahvaltısı sonrası oyuncakları ile oynamak onun için büyük bir hazdı. Babasının balığa gideceğini fark etti. Baba ise hava sıcak olduğu için kıza hissettirmeden evden çıkmak istiyordu. Kızın gözünden kaçar mı? Küçük kız ağlamaya başladı. Babasıyla gitmek için sızlanıyordu, çocuk işte laf dinletilmez, mecbur razı oldu. Ufaklık hemen hevesle simidini, küreğini, kovasını alıp kapıya dikildi. Birlikte bisiklete binip yola koyuldular. Uzun ağaçları olan yoldan geçtikten sonra deniz kıyısına vardılar. Baba, her zaman olta attığı yere “rast gelir inşallah” umuduyla oltasını salladı. Sessiz bekleyiş başlamıştı. Bir ara babası kızından yardım istedi. Oltayı kıza devretmeliydi. Kendisi de yem çıkaracaktı. Önce tembihledi:
– Bak kızım oltayı tutarken eğer misina “tık tık” yaparsa hemen bana seslen olur mu?
dedi. Ufaklık ne bilsin kapı tıklaması gibi bir ses bekliyor. Oltanın tıklaması balığın oltaya takılıp misinayı çekiştirmesidir.
Kız:
– Tamam baba,
diyerek oltayı kulağına yaklaştırdı. Olta tıkladı, kız heyecanla bağırmaya başladı. Baba koşarak geldi önce oltayı yavaşça kendine çekmesini sonra da misinayı toplamasını söyledi. Oltayı kıyıya doğru çektikçe heyecan artıyordu. İlk denemede küçük kız boyundan büyük işler başarmış olacaktı. Misinanın ucu göründüğünde aynen ufaklık gibi bir balık çıka geldi.
Balığı oltadan kurtardılar, çünkü en az küçük kız kadar yavruydu. Yaşaması için denize attılar.
Baba:
-Bu balık da senin gibi yavru şimdi denize bırakmalıyız. Büyüdüğünde tutarız,
dedi. Hayatında tuttuğu ilk ve tek balığın yaşaması gerektiğini küçük kız babasından öğrenmişti.
Hepimiz birer can parçasıyız. Kimse yoktan var olmadı. Bizi sevenler ve sevdiklerimiz var.
Bizi doğrularımızla ve yanlışlarımızla her zaman sevecek olan ailemizdir. Ailemizden aldığımız terbiye ve ahlak ile hayatta yerimizi buluruz. Herkes hata yapabilir ya da belki de yanlış yetiştirilmiş olabilir. Hiç kimsenin ailesini seçme hakkı yoktur fakat aileden yanlış öğrendiklerini düzeltmek için etrafına bakıp doğruyu bulma aklı vardır.
Bana kazandırılan ahlak, doğrular ve kendi ayakları üzerinde durabilme becerisinden dolayı aileme minnet duyuyorum. Eğitimci ailenin çocuğu olmakla kendimi çok şanslı hissediyorum. Herkesin benim kadar şanlı dünyaya gelmesini diliyorum.
BABACIM, bana öğrettiklerinle kazandıklarım için sana teşekkür ediyorum.
Aslı Hanım;
Güzel bir öykü olmuş, Bana “İhtiyar Balıkçı”yı anımsattı..
sevgilerimle..halit
Evet kimsede ailesini seçme özgürlüğü yok ama hepimizde de hayatımızdaki eğri doğruları sentezleyip doğru olma sorumluluğumuz var
Güzel bir yazıydı kutlarım
Babanız, size oltayı vererek kendi ayaklarınız üzerinde durmayı,tuttuğunuz küçük balığı denize bırakmanızı söyleyerek de ahlaklı olmayı göstermiş o yaşta.
Böyle bir baba ve böyle bir aileye sahip olduğunuz için ne mutlu size.
Canım çok güzel bir yazı olmuş…Eline ve de yüreğine sağlık…Seni, Nuri Amca’yı kısaca sizi tanıdığıma mutluyum…Gelecek güzel günlere inşallah hep beraber 🙂