Edip ağabeyimizin bozuk Türkçesiyle ağzından düşürmediği bir kelime vardır: Üzgürlük! Ona biz halk dilinde ‘Özgürlük’ deriz. Sürekli lafı dolandırıp dolandırıp özgürlük, kritik düşünme, beyin ve akla getirir ama sunduğu paket boş bir balondur. Doğrusu Edip Yüksel son derece tahammülsüz, önyargılarla dolu ve paranoyak bir insandır. ‘Soyut’ anlamda ha bire özgürlük diyor ama özde tahammülsüzdür. Bir kere etrafında ya ‘Aptal Sünniler’ ister, ya da ‘Akıllı Müritler’. Aptal Sünnileri aşağılayıp havasını atacak, Akıllı Müritleri ise her zaman kendisi karşısında tepkisiz kalacaklar; sadece sünniye karşı akıllı olacaklar (kendi dünyasındaki insan tanımı bu). Bunu zaten kendisiyle şahsi tanışmaya geçen herkes görmüştür. Muhalif kişilik istemez, farklı düşünen kişi istemez. Sadece bazı balonları var, o balonları pazarlar; o balonları övüp duranların yanındadır. Bu Edip’in kişilik analizidir. Doğal olarak insanlar farklı psikolojilere sahip olabilirler… Ancak biz onun kişiliğini değil düşüncelerini ele almaya çalışacağız… Acaba Edip Yüksel, öyle kendisinin iddia ettiği gibi ‘duruş’, “tavizsiz” ve “kimlik sahibi” bir insan mıdır?
Kendi yazılarından, kendi videolarından yola çıkarak kısa süreler içerisinde nasıl da birçok konuda caydığını göstereceğiz. Bu cayma düşünsel değil! Kast ettiğimiz ‘yaranmaya’ dayalı bir caymadır. Örneğin Fetullah Gülen’i bu aralar fena eleştiriyor. Fetullah abisine verip veriştiriyor. Doğuştan düşmanmış gibi Fethullah Gülen’i yerden yere vuruyor. Hizmet politikasını, her şeyini eleştiriyor. Eleştirebilir… Ama gören de diyecek hayatında ilk defa Fetullah abisini tanımış ve eleştiriyor. Eskiden överdi, eskiden hizmet politikasını ha bire övüp muhatap alınmak isterdi. Ama gel zaman geç zaman Fethullah’a 19 sorudan sonra birden hücum etmeye başladı. İşte bütün bunlar ve hepsini kapsayan bir biçimde Edip Yüksel’e dair daha detaylı değerlendirmelerimi bu başlığın altında sıralayacağım… Onun iç yüzünü göreceksiniz. Amaçlayıp ama bir türlü cesaret edemediği ve başarmadıklarını. Şahsen ben üzülüyorum bazen! Bizim 19 Put’una sunduğumuz eleştiriden sonra zaten artık 19 demeye utanıyor… Bu aralar Azerbaycan’a açılmaya çalışıyor. Ve ilginç: sırf Azerbaycan’da birkaç tane sempatizan genç bulmak için ‘İran’ın Azerilere zülüm ettiğini bu aralar yazıyor. Ve bir de hiç kızarmadan: il defa haberim var diyor… Seni gidi Edip seni… Seni gidi eski Humeynici, İrancı, Mücahit Edip seni… Hani sen İrancıydın, İranı avucun gibi bilirdin?
Gelelim Edip’in ortamlarına… Ahlaken Edip’in ‘sadakat’ adına tek bir ilkesi yoktur. Bunu kendisine de söyledim. Anında en eski dostunu satıp dönebilir. Hiçbir duygusal bağı yoktur, ne ailesiyle, ne çevresiyle, ne de arkadaşlarıyla… Doğal olarak hep bir kaçışın içerisinde. Hep bir arayışın peşindedir. Edip Yüksel’in bir bütün olarak ‘çok kişilikli yapısını’, ‘değişken yapısını aşan ve düşüncelerini bütünüyle alt-üst edip eleştirdiği şeye dönen tavrını eleştiri konusu yapacağım. Bu tavırlarının temeli psikolojik durumu aşıp çok kullandığı ‘sahtekâr’ kavramıyla alakalıdır… Edip Yüksel’in özeline girmemeye çalışacağım. Hatta kendisinden bir rica alırsam bu anlamda, özelini deşmemek için elimden geleni yaparım. Ancak düşüncelerini ve fikirlerini, tutarsızlığını ve ‘yaranma’ üzerine gelişen tavrını sıkı bir eleştiri konusu yapacağım. Böylece herkes tanıyıp nasıl bir yapı sahibi olduğu konusunda bilgi sahibi olur. Tabi bu herkesin ilgi alanı olmayabilir. Sadece Edip’in çevresinden ayrılan ve bu konuda Edip’i değerlendirmemi isteyen arkadaşlarımın talebi üzerine yazıyorum. Umarım bu eleştiri yazım, 19 Put’unu yıkan eleştirimden daha güçlü olur… Gerçekten de ileride söz edeceğim gibi sizler Edip Yüksel’in düşünceden çok ortama göre değiştiğini, havaya göre nasıl da çark ettiğini çok rahat göreceksiniz. Ayrıca yine o çok kullandığı lafların hepsinin –hiçbirinin- öyle zan edildiği gibi dolu olmayıp bir turuncu balondan ibaret olduğunu göreceksiniz. Yine Edip Yüksel’in nasıl bir müritleşme aşaması içerisinde olup sürekli başarısız olduğunu, kendisini ha bire Elçi ilan etmek isteyip kimseye güvenmediğini de göreceksiniz. Bunu tüm detaylarıyla ortaya koyup bu konuda kendi el yazmalarını, yazılarını, videolarını kullanacağız. Son olarak Edip Yüksel’in paranoyak, iftiracı ve ön yargılı yapısını çok iyi bildiğim için bu konuda gayet rahatım.
Mısırlı biyokimyacı Reşad Halife (1935 – 1990), aykırı fikirlerinden ötürü “Dünya İslâm Fıkıh Konseyi” tarafından ‘mürtet’ ilan edildikten sonra, 1900 yılında, Amerika’da radikal bir militan tarafından vurularak öldürüldü. 19 Sistemi Reşat Halife tarafından bulunmuş ve bu nedenle de namı İslam dünyasında parlamıştı… Edip apar topar bu fırsatı değerlendirmek için, Halife Reşad’ın yanına koştu ve onun namından istifade etmek istedi. İşte gazetelere manşet olan Halife Reşad’ın iç sayfalarında ‘Edip Yüksel’den de babasının hatırı için yer veriliyordu. Yani anlayacağınız Edip’i önemleseyen yoktu…
O dönem Edip Yüksel ‘Notlar’ adlı çalışmasından söylediği kadarıyla Halife Reşad’ın hizmetinde çalışıyordu. Kendi ifadeleriyle ‘Kuran’ı çevirirken’ yardımcı oluyordu. Ancak çeviri tam anlamıyla tamamlanmamıştı ki Halife Reşat vurularak öldürüldü. Edip Yüksel , hocasının ölümünün hemen ardında ‘Kuran Çevirisini’ Mesaj adı altında yayınladı. Ancak bu çevirinin üzerinde sadece Edib’in adı vardı. Halife Reşat’tan söz edilmiyordu. Peki buna halk arasında ‘ihanet’ denilmiyor mu ? veya fırsatçılık denilmiyor mu ? O kendini karakterli, kimlik ve duruş sahibi olarak anlatıp öven Edip’in buna cevabı var mı?
Hadi diyelim bunu geçtik… Halife Reşat yaşarken ona ‘Elçi / Resul’ ve Türkçesiyle Peygamber diyen Edip Yüksel, elçinin ölümü ardında birden ne olduysa bu iddiasından vazgeçti. Tevil deyneğiyle ‘O yaşarken peygamberdi, öldükten sonra peygamber değil’ teviliyle caydı! Gerçekten de Reşat Halife aklı başında ve zeki biriydi. Olgun, karakterli, düşüncesi ne olursa olsun saygıya değer biriydi. Edip’in ona yaptıklarının elle tutulur yanı yoktur.
Sadece bu kadar değil… Gece gündüz kendi düşüncelerini videolarla, resimli yazılarla, isminin başın ‘Hz.Edip Yüksel (r.a.)” ekleyerek yayınlayan Edip Yüksel, bir güne birgün Halife Reşad’ın bir eserini yayınlayarak ona vefa borcunu ödemiyor. Videolarını çevirtmiyor, makalelerini yayınlamıyor… Kendi yazılarını kırk defa çevirip reklamını yapan Edip; bu düşüncelerin kaynağı olan Reşat Halife’ye ihanet değil de nedir?
*Tarzanın Belirsizlik Teorisi | Edip Yüksel ve Atmasyon Kriteri
Bana istediğiniz kitabı getirin –size bir gecede istediğiniz yorumu çıkarıp elinize vereyim. Fakat bir şartla: Atmasyon ilke olsun. Sümer kitabelerinde “yerle gök ayrıydı” denir, sonra onun tanrılar tarafından ayrıldığı söylenir. Bu masaldan hareketle Sümerleri bugünkü teknolojiye ulaşan ve Big Bang bilgisine sahip son derece çağdaş bir toplum olduğunu yutturabilirsiniz. Ancak bu masalı diğer masalların içerisinde ve Sümer mitoloji sisteminde açıklayıp yorumladığınızda sonuç farklı olacaktır. Veya kadim masallarda ‘insana dönüşen hayvanları’ alıp evrime yorumlayabilirsiniz. Son zamanlarda din tüccarlarının tek hedefi “İslami Reform” yapalım derken, insanların düşünme yeteneğini alıp birkaç sihirli kavrama bağlama çabası başlamış durumda. Edip Yüksel bunlardan biridir. Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri veya İhsan Eliaçık’ın uçuk yorumlarından aşağı kalmayan Edib’in bu serbest atış sahası, istismara açık olduğu için, her şeyi bağlamından koparıp Kuran’a söyletmeye çalışıyorlar. Geçen yıllarda kanıtladığımız gibi 19 Mucizesi denilen safsata her kitapta bulunabilir. Öcalan’ın kitabına da uygulayıp detaylı bir biçimde ispatladık (http://mazdek.com/wp-content/uploads/2013/09/B%C3%BCy%C3%BCk-Harfli-Form%C3%BCl.pdf ).
Atmasyonel atış salt bu konuda değil her konuda sürüp gidiyor. Özellikle Edip Yüksel’in kendi adına bastırdığı ‘Mesaj’ çevirisi tam bir komedi… Kuran’a ihanetin en büyük örneğidir. Önce İslam geleneğini, İslam tarihini, İslam literatürünü kaldırıyorlar… Çünkü Kuran’ı sarıp kuşatan kültür budur. Kuran’ın ortaya çıktığı dönem bu dönemdir. Ondan sonra Kur’an ayetlerini tek tek ele alıp istedikleri şekilde yoruyorlar. Bunu herkes yapabilir. Edip Yüksel, Amerika’da yaşadığı için, dünyayı da Amerika’dan ibaret biliyor. O nedenle Hz. Muhammed’i de Amerika’da yaşamış olan bir Tarzan (!) zanediyor. Amerika’daki ‘Eyalet Sistemi, Laiklik Sitemi ve Demokrasiyi” paketleyip ‘Kuran Anayasası’ şeklinde pazarlıyor. İşin trajik-vakıa tarafı, Kuran’da geçmeyen ve Edip Yüksel’in toptan ‘Çöpe At’ dediği hadislerden ve siyerlerden başka yerde geçmeyen ‘’Medine Sitte Devleti’ni de işine geldiği gibi örnek gösterip müritlerine anlatıyor. Müritleri de akl-edip ‘Kuran’ın hangi ayetlerine dayanıp Medine Sitte Devleti uydurmasyonunu Kuran’ın hangi ayetine dayandırdığını sormuyorlar. Başka bir komik facia ise Edip’in Medine Sitte Devleti diye yutturduğu modeli, Edip’in son zamanlarda müşrik ilan ettiği Fethullahçı Yazar Ali Bulaç’ın buluşudur. Muhammed Hamidullah’tan aldığı bu modelin ilk el kaynağı da İbn-i Hişam’dır. Ve Edip’in yerden yere vurduğu Buhari’den kat be kat ‘kendi deyimiyle uyduruktur. Görüldüğü gibi Kur’an metni tarihsiz, siyersiz, hadissiz; boşlukta kalan bir metin olduğu için istediğin tarzda yorumlayıp açıklayabiliriniz. İnanmak veya inanmamak ayrı meseledir, ancak eğer bir kitaba ihanet etmek istemiyorsanız; onu güzelleştireyim derken batırmanız gerekir. Hele hele Tarzanca ilkelerle kafanın estiği modeli alıp Kuran’a söyletmek başta Kuran’a ihanettir. Edip Yüksel, işine geldiği gibi din uyduruyor, sonra buna da Allah’ın dini deyip odasından millete müşrik diyerek kendini tatmin etmekle haklı olduğunu düşünmesi –kendisi açısından büyük faciadır. Lakin etrafındaki sempatizan müritleri tatmin edip birkaç sloganik kural bırakayım derken, bilimesel metodolojiye ihanet etmesi af-edilemezdir. Felsefeye Giriş düzeyindeki bilgisi ile ‘yarı-gazeteci’ tarzla felsefi katliamı, Politika’da güncel haberlerden hareketle yorumlamaları ve bütünüyle her konuda yarım yamalak bilgisi ile bunları öne sürmesi uzmanca gelebilir, ancak yorumlamalarından görüyoruz ki, her fikri kendisinden kabahat gaflarla doludur. Yüzeyselliğini ele veriyor. Bu yazımız yöntembilim tanımayan ve estiği gibi Kuran’ı yorumlayıp gençleri yanlış bilgilendiren bir şahsı öğütlemekten başka amaç taşımıyor.
*Cübbe Giymemiş Kripto-Hayalci Din Adamı Edip Yüksel
Daha birinci makalemi tamamlamadan özelden mesajlar gelmeye başladı. Bağnazların genel karakteri böyledir; sıkıştıkları an ‘meydanda’ tartışmayıp ‘özele’ sarılırlar. Hakaret ve küfür savurarak şeyhlerini savunurlar. Mürşit olarak benimsedikleri Edip Yüksel’in sakalını kesip tişört giymesi yeterli değilmiş meğer… Yüksel, hayalinde gördüğü her din adamına verip veriştiriyor, hakaretler savuruyor… Onları bağnazlıkla suçlayıp müşrik ilan ediyor. Tamam… Bu doğru! Peki ya sen? 19Viki, paylaşım siteleri ve bütün kanallarında tartışmasız her muhalifi ‘hakaret’ gerekçesiyle veya bir bahaneyle kovup siliyorsun. Viki’sinde benim eleştirimi bırakın yayınlamayı çarpıtıp keserek yayınladı. Üstelik uyarmama rağmen tam metni vermeyip ‘kırık link’ vererek el altında sansür uyguladı. Kurmak istediği bir köy var… Felsefe adı altında kendi kripto-hayalci ve ne olduğu belirsiz düşüncelerini hakim kılacağı bir yer tasavvur ediyor. Bu köyü nasıl kuracak, hangi parayla kuracak orası meçhul. Ancak kendisine sadece ‘bu cemaatleşmeye-müritleşmeye gider’ dediğim için hemence silip engelledi. Amaç Marksistleri, Ateistleri ‘Felsefe Köyü’ ismiyle etkileyip kendisine hayran bırakmak, eski tabirle mürit yapmaktır. Bu diğer bir isimle ganimetle gönülleri kendisine çevirmektir. E… helali hoş olsun, ama bundan sonra eleştireceği her din adamı için kendisine ‘Cübbesiz Din Adamı’ diyeceğimizi unutmasın.
Din adamı deyince unutmadan! Din adamlarının bir özelliği de haksız kazançtır. El sırtında geçinip şatafat ve lüks içinde yaşamaktır. Müritleri kuytu köşelerde, Afrikalarda açlıktan kırılırken –kendileri Amerikalarda güle oynaya yaşarlar. Şatafat içinde yaşayan din adamlarının çocukları ‘lüks’ okullarda okurlar. Kendileri gece gündüz millete dini vaaz ederken, çocukları kız ayaklarıyla günlerini gün ederler. Kendileri de pahalı elbiseler, lüks görüntüler arasında görüntü vermeyi severler. Böylece sıradan bir insan olmadıklarını, olağan üstü bir mekânda oturduklarını kanıtlayıp tahakküm sağlarlar. Din adamları gittikleri ülkeler dünyanın en zirve ve zengin ülkesi olmalıdır. Çünkü peygamberler ‘Ne mutlu o yoksullara!” demişler, öldüklerinde bir kap-kaşık geride bırakıp hakka yürümüşler. Peygamberlere inat din adamları yüksek binaları tercih ederler. Bu söylediklerim din adamlarını bağlar. Edip Yüksel üzerine alınmasın. Çok eleştirdiği din adamlarını ilgilendirdiği için üzerine alınmasına ben alınırım. Ama bir dipnot düşmeyi vazife bilirim: “Din adamı cübbe giymek zorunda değil, cübbesizleri de var.” Eğer bu maddeye katılmıyorsan, buna F-Tipi, Nihat Hatipoğlu ve Hulusi’yi katmasın olur biter.
34 – Ey iman edenler, şurası bir gerçektir ki, Yahudi hahamları ile Hıristiyan rahiplerinin bir çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Bir de altın ve gümüşü hazineye doldurup, onları Allah yolunda sarfetmeyenleri bu yüzden acıklı bir azap ile müjdele!
35 – O gün o altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak (onlara): “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın bakalım şu biriktirdiğiniz şeyin tadını!” denilecek. {Tevbe Suresi}
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.