Köylü milletin efendisiymiş! Efendilik de yakışır benim köylüme… Gariban, çileli, sıkıntılı bir hayatı vardır köylünün… Biz eskileri biliriz, yeniler bize biraz yabancı kalır. Köylünün ekim zamanını, hasadını, ırgatlığını, bostan çapalamasını, bağ bozumunu, tezek toplamasını, kış hazırlıklarını unutmadık. Bütün bunlar çileli bir yolculuktur.
Köylü ekmeğini, alın terini silerek yer. Köylüyü böyle tarif ediyoruz. Üreten, yetiştiren ve kendi rızkını çıkaran kalender insanlar. Aslına bakarsanız Türk köylüsü öyle de olmalıdır. Bağı-bostanı, tavuğu-culuğu-koyunu, keçisi olmayan köylü olur mu? Bütün bunları yetiştirmeli, üretmeli benim köylüm.
Ahırında öküzleri, inekleri, bahçesinde domatesi, biberi, maydonozu, tarlasında; ekini, hasadı, mercimeği, nohudu, bağında; eriği, kaysısı, kapısında iti-köpeği, tavuğu-culuğu, harmanında hasadı, bostanında sebzesi-meyvesi olmalı benim köylümün. Bunları yapmayana ben köylü mü derim?
Köy ve köylü aklıma gelince dedemi, ninemi ve annemi hatırlarım. (Hepsi de Allah’ın rahmetine kavuştular.) Yine bir. Hacı Emmim vardı onu hatırlarım. Isparta Büyük Gökçeli’den. öğretmenlik yaptığım kasaba da ev sahibimdi. Onu unutmamız mümükün değil, Mustafa Başçoban-Hacı Emmi deriz biz ona…
Hacı emmi 70 yaşlarında çalışkan örnek bir Türk köylüsüydü… Ekmediği yerden biçerdi. Yıl 12 ay boyu çalışırlardı. Sebze ve meyve ağırlıklı ürün kaldırırlardı. Bir kış boyunca bu meyveleri, taze-taptaze yerdik. Soğuk hava depolarında saklayıp, bize ikram ederlerdi. Bazen paralı, bazen parasız alırdık, yetiştirdiklerini.
Yazın sebze, kışın meyve, turp-marul, havuç, soğan, patates gibi ürünlerle uğraşırlardı. Hem ceplerinde paraları olur, hem de evde yiyecekleri olurdu. Örnek köylülerdi onlar, onları hiç unutmuyorum. Unutmadığım bir köy daha var, o da Yerköy’ün göçmen köyü Aydıngün (eski adı Midiliç) Köyü…
VAH BENİM GARİBAN KÖYLÜM
Yerköy’de, Aydıncık’ta, Çekerek’te, Kazankaya’da, Bazlambaç’ta toprağı tırnaklarıyla eşeleyip ekmeğini topraktan çıkaran köylüler var. Onları da biliyorum. Zaman zaman sel ve dolu felaketine yakalanıp, perişan olduklarını da biliyoruz. Ama herşeye rağmen çalışkan ve üretken köylülerimiz ekmeğini taştan çıkarıyorlar.
Türk köylüsünün, hele hele Yozgatlı köylünün en büyük derdi; soğuk hava deposu ve ürünlerini pazarlayamamış olmalarıdır. Bu mevsimde ürününü köylü pazarlayamazsa kışın perişan olur. Ürününü tarlada satmak zorundadır. Nedeni belli, birincisi borçludur, borcunu ödemek için, ikincisi de soğuk hava deposu yoktur, ürününü çürütmemek için…
Çok yazmışızdır hatırlarsınız, soğanını, patatesini, marulunu; çöpe-kanağa-dereye döken köylülerin garip halini… Bir yıl boyunca gözü gibi bakar ürününe; eker, çapalar, sular, aktarır, dönderir, kaldırır, para edecek diye hayaller kurar. Gel gör ki, tarladan kalkmadan umutsuzluğa kapılır, ürün para etmez, köylünün hali de pek yaman olur!… Kara kara düşünüp, nereye-nasıl depolayacağını hesap eder. Birkaç ay saklar depolarda… Ne yazık ki, gün geçtikçe borç artar, ürün de hiç para etmez.
Köylünün hali maalesef budur. Köylünün malı para etmez, parayı aracı kazanır. Domates köylüde üç kuruştur, esnafa gelir beş lira olur, onun gibi birşey. Köylü zarar ederken aracı-tefeci para kazanır. Tabii ki kazanacak, ama köylünün mahsulü de, alınteri de para etmelidir.
Soğuk hava depoları kurulmalı, pazar ağı geliştirilmeli, köylüye devlet sahip çıkmalıdır. Asıl analatılması gereken konu budur. Hatırlarsınız; geçen yıl köylü patatesini, soğanını ırmağa döktü. Emeği, alınteri çöpe gitti. Bu yıl da kavunu, karpuzu çöpe gidiyor. Fark eden birşey yok ki!
Ne yapılmalı? Devletin kontrolünde üretim devam etmeli. Pazar ağı kurulmalı, köylünün ürünü para etmeli ve teşvik görmeli. Aksi takdirde köylüyü üretimden-pazardan soğutursunuz. Türk Ekonomisi maalesef tarıma dayalı, tarımı ve köylüyü çökertirseniz ekonominiz çöker.
İşsizliğin had safhaya ulaştığı memleketimizde bir de köylüyü bitirirseniz, aç kalırsınız. Köylü teşvik edilmeli, üretime yönlendirilmeli ve köylünün malına sahip çıkılmalıdır. Örnek köyler oluşturulmalı, Tarım Müdürlükleri ve Ziraat Mühendisleriyle köylüye yardımcı olunmalıdır.
Şu bir gerçek, köylü üretimi bırakırsa şehirli aç kalır. Bunlar birbirini tamamlayan kaplar gibidir. İşsizliği azaltmak isteyen devlet, köylünün üretim yapmasını teşvik etmeli ve ürününü pazarlayacağı ortam hazırlamalıdır.
Siyasetin ustalığı da galiba burada yatıyor. “Köylü Milletin Efendisidir” sözünün arkasında dur ki, köylü kalkınsın, sen de kalkın…