Muhtar, çınara baktı ve iç çekti. Dallarında şempanzeler gibi oynarken, arada düşmemizi hatırlıyor musun? Dedi. Konuğu çocukluk arkadaşı Ercan’a.
Ercan’ın sarı saçları anlına dökülürdü. Dalın ucundan sıyrılırken, her defasında bir şekilde düşerdi. Hatta bir gün, kolunu incitmiş ve annesinden dayak yemişti. O günden sonra Sarı Ercan’a park yasağı gelmişti. Olaydan bir yıl sonra, aile büyük şehre göç etmişti.
Ercan, duygularımız, arada hortluyor, dedi. Muhtar, o günleri arıyorum. Çınarı belki de üç defa budattık. Ercan garipsemiş bir halde dinledi ve köyü unutamıyorum ama aramıyorum. Çünkü çok geçti, yaşantımız başka tutkulara kaydı, dedi.
Muhtar taş ocağının yeri için gelenlerden birinin, Ercan’ın olmasına hem sevindi hem de üzüldü. Çünkü muhtar, taş ocağı için bir dal dahi kestirmeyecekti. Ercan’a baktı, “gülen gözlerin ve tependeki üç saç telin çocukluğunu temsil ediyor,” dedi.
Ercan, “hayatın çilesini çekerken, farkında olmadım, yıllar birbirini kovaladı. Hep bizden götürdü. Zaman akıp gitti ve giderken de gülen gözlerimden ve üç saç telinden başka hiçbir şeyi geri bırakmadı. Bugüne geldiğimizde şaşkınlığımız hala devam ediyor,” dedi.
Muhtar; yıllar nasıl akıp gitmişse geldiğiniz gibi gidin ve buralara hiç uğramadığınızı kabul edin. Bağımızı, bahçelerimizi ve ormanlarımızı taş ocağına vermeye gönlümüz razı değildir. Buna izin de vermeyeceğiz, ölümüne kararlıyız, dedi.
Muhtar, Ercan’a yaklaştı. Babanın çınarın dibinde akşama kadar babamla sohbetleri devam ederdi. Okul dönüşümüzde hala kalkmamış olurlardı. Hatırlıyor musun? Yıllar geçti gittiniz ve bir daha gelmediniz. Gidiş o gidiş, bizleri bu kadar öksüz bırakmaya hakkınız yok, dedi.
Çünkü sizden sonra, göçü durduramadık. Çok giden oldu, bu topraklara, kimse itibar etmedi. Gidenler memnun ki yerinden dönen olmadı. Rızık kapısı şehir oldu. Bizim ortak anılarımız o kadar çok ki zor da olsa yılda bir defa gelmenizi istiyoruz. Köye bir canlılık getirirsiniz. Okuyanlar görev yerine gidiyor ama topraklarınızı bu kadar boş koymayın.
Muhtar geçen yıla kadar rahattık. Bir taş ocağı davası çıkarttılar, çok rahatsız olduk. Tepeyi düzleyecekler ve taşını alacaklarmış. Bu arada da okulu yenileyip konuk evi yapacaklarmış. Hiçbirini istemiyoruz. Sağlığımız gittikten sonra yapılsa ne olur. Çernobil patladı, Karadeniz insanı kanser oldu. Köyümüzün tepesini ölümüne savunacak ve kanserden ölmeyeceğiz, dedi.
Ercan muhtara baktı ve haklısınız. Bize de verilen emir gereği taş ocağı için çalışma yapıyoruz. Hayatın çirkefliği yakamızdan düşmüyor. Köye normal olarak gelmek için, hazırlandık. Fakat işimiz çıktı ve geri kaldık. Hayatın akışına ayak uydurdun mu? Sapaktan bile ayrılamıyorsun. Kimsemiz kalmayınca her defasında yeniden bir düzen kuramıyorsun. Zamanda arada göz kırptı, geçti ve aldandık. Üç tel saçtan sonra ancak aklımız başımıza geldi.
Muhtar Ercan’a yıllar sonra köyü nasıl buldunuz? diye sordu. Ercan yanına gelen küçük oğlunu muhtara tanıttı. Çok değişmiş, tanıdık kalmamış. Bağ bahçeler bakımsız. Her taraf orman olmuş. Yollar bozuk, aradaki patikalar yürünecek gibi değil, dedi.
Muhtar köyümüzün şartlarına göre hareket ediyoruz. Süt ve ürünlerini satıyoruz. Buğday kaç yıldır iyi sonuç vermiyor. Elmayı yine pazarda satıyoruz. Yalnız bakımsızlıktan eskisi kadar çok yok. En çok elma üreten Salih’in çocuklarıyla kazası köyde dönüm noktası oldu. İnsanların morali bozuldu. Bir aileyi daha yitirdik.
Ercan kazayı geç duyduk fakat çok üzüldük. Onlarla bir aile gibiydik. Köyümüzün direği idiler.
Muhtar taş ocağı köyümüzde birliği ve dirliğimizi bırakmayacağı için hiçbir şekilde araştırmasını da yapmayın. İnsanın olduğu her yerde hak, hukuk ve adalet esastır. Bu şartlara uymayan her şeye karşı direneceğiz.
Ercan tanıdıklara uğrayıp akşama gelirim, dedi.
Yıllar geçse de içlerindeki özlem değişmiyordu.
Hasan TANRIVERDİ