Sahip olduğumuz tek yerli ve millî proje olan Köy Enstitüleri, bilindiği gibi 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 sayılı yasa ile açılmış bir okul türüdür. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ’nün tam desteği ile, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL’in büyük çabalarıyla bizzat yürüttüğü bir projedir.
O dönem ülkenin okuma-yazma oranı yaklaşık %5, kırsal bölgelerde yaşayan nüfus %80 idi. Bunun üzerine, Anadolu’nun okulsuz, öğretmensiz olduğu gerçeğiyle, kırsal bölgelerdeki okulların yaşam merkezi haline getirilmesi gerekliliği, okulun yerel koşullara uyarlanması felsefesinin özünü oluşturduğu bir proje geliştirildi. Temel kriter; İş ve Eğitimi Birleştirme oldu. Mezunlarının, hem okul öğretmeni hem de toplum eğitmeni olması amaçlandı. Öğrencilerle birlikte yapılan çalışmalarla üretim ve eğitim kaynaştırıldı.
Anadolu’nun okulsuz, öğretmensiz olmasından dolayı, ilkokul mezunu başarılı çocuklar bu okullarda beş yıl süre ile yetiştirildikten sonra köylerine dönerek öğretmenlik yapmaları sağlandı. Kız öğrencilere pozitif ayrımcılık yapılarak, yanında kız öğrenci getiren erkekler sınavsız alındı. Tüm dersler, iş içinde eğitim mantığı ile yapıldı. Beş yıllık ve her yılda on bir ay olan eğitim süresi, ezberciliği reddeden, özgür, üretken, aktif yurttaş yetiştirme hedefiyle oluşturuldu. Bu süreçte başlıca, Türkçe, Matematik, Fizik, Tarih, Sanat, Sağlık, Yurttaşlık Bilgisi, Kültür, Ziraat, Teknik, Hayvancılık Dersleri vardı. Köy Enstitüsü’nü bitiren bir öğretmen; kendisine zimmetlenerek verilen 150 parça alet-edavat ile köyüne dönüp, öğrendiği inşaat bilgisini köylülere aktararak, birlikte okul inşasını yapıyor, sonra okuma-yazma, temel dersler ile o köyün özelliğine, vasıflarına göre ihtiyacı olan ziraat, sağlık, tarım, bağcılık, balıkçılık, arıcılık, terzilik… gibi derslerle eğitime başlıyordu.
Milli Eğitim Bakanı H.Ali Yücel, yirmibeş tane Dünya Klasiği çevirisi yaptırmış ve bunları okuma yükümlülüğü getirmişti. Günlük ders programında, zorunlu okuma saatleri, spor olarak halk oyunları eğitimi yapılıyordu. Sanat dersleri içinde, mandolinden piyanoya kadar bir çok müzik aleti çalma öğretiliyordu. Bağlama derslerini, Âşık Veysel veriyordu. Böylelikle köy orkestraları kurulmuş ve konserler düzenlenmiştir.
Bu eğitim süreciyle kısa zamanda hem ekonomik kalkınma hem de toplumsal gelişim sağlanmıştır. Fakat, II.Dünya Savaşı sonlarına doğru, 1945 yılında Sovyet lider Stalin’in, Türkiye’den isteklerine karşı, ABD’den destek talep edildi. ABD, TRUMAN DOKTRİNİ ile desteğe hazır olduğunu ancak karşılığında talepleri olduğunu belirterek Köy Enstitülerinin ve Beş Yıllık Kalkınma Planlarının kaldırılmasını şart koştu. Böylelikle mâalesef, 27 Ocak 1954 yılında, Demokrat Parti döneminde, Köy Enstitüleri öğretmen okullarına dönüştürülerek kapatıldı.
On dört yıl gibi kısa bir süre işlevi olan Köy Enstitüleri, ulaştığı başarısıyla dünyada eşi benzeri görülmemiş bir örnek oluşturmuş, bir çok akademik inceleme ve araştırmaya konu olmuştur. Yaşamdan kopuk olmayan bir eğitim içeriğiyle, bireyi yaşamla tanıştıran, cehaletin olmadığı Anadolu insanını yaratan, halkı bilgilendirmeye, üretmeye, düşündürmeye sevk ederek uygar bir Türkiye yaratma projesi olarak hafızalardan, gönüllerden hiç silinmemiştir. Eğitimde, dünyada birinci sırada yer alan Finlandiya’nın sistemine bakarsanız, Köy Enstitülerinin felsefesini görürsünüz.
Sık sık düşünürüm kapanmasaydı ne olurdu diye…
Okuma-yazma bilmeyenin olmadığı, neredeyse herkesin eğitimli, bilgili, üretken, aktif, muhakeme yapabilen, özgür bireylerle; tarım, hayvancılık, sanayinin gelişmişliği, köyden şehirlere göçün minimize olduğu, bugün bile hüküm süren toprak ağalığını barındıran feodal yapının olmadığı, hattâ büyük ihtimalle terörün hiç yaşanmadığı, siyasî erki elinde bulunduranları sorgulayan, haksızlıklara karşı gelen, susmayan, kandırılmayan, aydın bir toplum olma halini. Bu toplumun geçen zaman içinde yaptıklarını, yapabileceklerini, gelişimini, refahını, ulaşmış olacağı gücü…vb. Dünya güçleri olarak kabul ettiğimiz devletler, kaldırılmasına sebep olduğu gibi talep ve şartlar sunabilir miydi? Dünyanın güç dengesi, düzeni nasıl olurdu? Bugün bile, çok ekstrem bir dönem yaşadığımız pandemi süreci, böyle güçlü, donanımlı bir toplumla nasıl yaşanır nasıl geçerdi? Ama sıklıkla yaşadığımız anayasal reform ve demokratikleşme gibi bir sorunumuzun olmayacağına eminim.
Aynı zamanda çok da merak ediyorum; tamamıyla bizim olan böyle bir veri varken, güncelleme yapılarak neden aktifleştirilmez? Böyle bir eğitim sistemini tekrar kurmak çok mu zordur? Bekçi kadrosu kuracağımıza böyle bir eğitim ordusu kuramaz mıyız?
Türkiye, öğrenerek hayata entegre olan, aktif, sağlıklı, üretken, bilgili birey yetiştiren eğitim sistemini ve kurumlarını kaybetmiştir. Düşünen, bilgili, merak eden, eleştiren insan yetiştirme kültürü yok olmuştur. Bu düzelmeden, ekonomik, hukuksal, siyasî gelişmişlikle oluşan demokratik bir toplum yapısı hayaldir.
Son olarak yakın dönemlerdeki söylemlere bakınca; bırakın Kurtuluş Savaşı sırasında yaptıklarını, Türkiye Cumhuriyeti kurtulduktan sonra, bu ülkenin sağlam temellere oturması için, ömrü kısa olmuş bile olsa dünya literatürüne girmiş, benzersiz bir hizmeti sunan İsmet İNÖNÜ’nün adını ağzına alırken insanlar düşünmeli. Yerli yersiz, saygısızca eleştiri yaparken hicap duymalı…
Türkiye Köy Enstitülerinin kapatılması ile kültür devrimi şansını; düşünen, merak eden ve eleştiren insan yetiştirme kültürünü kaybetmiş oldu.