Sevgili okurlarım, yoksulluk içinde 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuş bir cumhuriyetin, çok kısa zaman içinde sosyal, kültürel ve ekonomik gelişme ve kalkınmasına ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu duruma bir çare bulmak için, Mustafa Kemal Atatürk, donanımlı köy öğretmenleri yetiştirmek için Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’a gerekli talimatını veriyor.
Bu talimat üzerine Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, 1935 yılında İsmail Hakkı Tonguç’u köy öğretmenlerinin yetiştirilmesini sağlamak maksadıyla, İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirdi. İsmail Hakkı Tonguç, Milli Eğitim Bakanıyla birlikte köy enstitüleri programını hazırladı. Ertesi yıl Kayseri, Yozgat ve Çorumda eğitmen kurslarını açtı. Bu kurslarda başarı sağlayanları köy okullarına göndererek üç yıllık eğitim programını başlatmış oldu.
1937 yılında köy enstitüleri yasası çıktıktan sonra, İzmir ve Eskişehir’de öğretmen okulları açıldı. İsmail Hakkı Tonguç, yapmış olduğu çalışmalarını ileri boyutta hayata geçireceği sırada, 1938 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüyle yarıda kaldı.Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü ve İsmet İnönü’nün Cumhur Başkanı seçilmesi sonrasında, Milli Eğitim Bakanlığına Hasan Âli Yücel getirilir. Hasan Âli Yücel, 1937 tarihinde ele alınan eğitim-öğretim reformunu yeniden incelemeye alarak, İsmail Hakkı Tonguç’a uygulanmakta olan programın hızlandırmasını sağlıyor. Sonrasında, 17 Nisan 1940’da Köy Enstitüleri Kanunu çıkarılarak, yeni bir eğitim öğretim sistemini yaşama geçiriyor.
O dönemde basit gibi görünen Köy Enstitüleri, aslında bir aydınlanma mucizesidir. Köy enstitüleri yalnızca köy öğretmeni yetiştirmemiştir. Çünkü Köy Enstitüleri aynı zamanda çok yönlü bir insan yetiştirme projesi olarak hizmet vermekteydi. Ta o dönemde köyden gelen kız ve erkek çocukları öğretmen olarak yetiştirilip tekrardan kendi köylerine veya çevre köylere gönderiliyorlardı. Öncelikle öğretmenler bu bölgenin öğretmenleri oldukları için çevreye uyum sorunu yaşamıyorlar ve köylüyle çatışmıyorlardı. Ayrıca bu gençler sadece öğretmen değillerdi.
Tarım ve inşaattan da anlayan bu öğretmenler enstitü binalarını yapıyor, tarlalara, hayvanlara bakıyorlardı. Adeta yerinden bir köy kalkınması yapacak tüm donanımlara sahiptiler. Bu kadar mı? Hepsi en üst düzeyde hümanist değerlerle donatılıyor, sağlam bir edebiyat, sanat ve müzik eğitiminden geçiyorlardı. Köyden kalkınma sağlandığı için, hem köyler aydınlanıyordu hem de köyden kente göç engellenmiş oluyordu. Böylece köy-kent ayrımı ortadan kaldırılıyordu. Bu eğitimle kendimize özgü bir model yaratılmıştı.
Bu model eğitim sisteminde, soran, sorgulayan, araştıran, eleştiren ve aklı ön plana çıkaran gençlerin öğretmen olarak yetiştirilmesi sağlanmaktaydı.
1954 yılına kadar bu enstitülerden yirmi bin, yazar, şair ve yüksek donanımlı öğretmen yetiştirildi. Bu öğretmenlerin bin dört yüzü kız öğretmendi. Bu öğretmenler, eğitim öğretim haricinde, köylüyü aydınlatma, tarımda, hayvancılık üretiminde, sanat dalında bilgi sahibi olmalarını sağladılar. Ne var ki işin içine ağaların menfaati girince, siyaset cambazlığı başlatıldı. 25 Mart 1947’de talim terbiye Kurulu Kanunuyla Köy Enstitüleri yönetmeliği değiştirilerek, pasif duruma getirildi. Bu da yetmesi 1954’de 6234 sayılı kanunla temelli kapatılarak, İlk Öğretmen Okuluna dönüştürüldü.
Günümüzde öğretmen okulları da malum, yerinde yeller esmektedir. Böylece kişisel menfaat sahipleriyle birlikte, gözü ülkemizin üstünde olan ve gelişmemizi içine sindiremeyen emperyalist güç ve çıkarcılar da amaçlarına ulaşmış oldular.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar-Şair