Geçen hafta 22 yıl önce sinemada izlediğim Oscar ödüllü 2000 yılı ve İngiliz Amerikan ortak yapımlı..baş rolünü Russell Crawe’un oynadığı film olan …Gladyatör’ü ilk kez izler gibi kızımla birlikte Netflix’ te tekrar izledim.Film aslında Romalı bir kral ve aynı zamanda stoacı FİLOZOF olan Marcus Aurelius ve onun felsefi bakış açısını anlatıyor Karakterler gerçek yaşamda yaşamışlar ama filmin senaryosu farklı tabii ki … Filimin konusu ,Filozof Kral Marcus Aurelius ile oğlu Commodus ve kralın gözde komutanı ve manevi oğlu general Maximus arasındaki… sinsi bir taht kavgası olarak gösterilse de… arka planda film.. stoacı bir felsefi pencereyi izleyiciye açarken …insanın kendi insanlık tarihine.. bin yıllardır açıklamaya çalıştığı YAŞAM nedir…MUTLULUK nedir…ÖLÜM nedir..ERDEM nedir …AHLAK nedir.. gibi soruların yanıtını tarihsel karakterler üzerinden yine yoruma açık yanıtlıyor…
Filmde senaryoya göre Kral Marcus kendinden sonra tahta, oğlu Commodus’un değil ERDEMLERİ olan …kişisel DÖVÜŞMEYİ değil halkı için SAVAŞMAYI ilke edinmiş ve kralın emirlerini ciddiyetle yerine getiren savaşlarla yıllarca evine gidememiş evli, karısına aşık ve bir oğlu olan …karakterini çağın AHLAKİ değerleri ile oluşturmuş CESUR general Maximus’un geçmesini ister ve film de zaten bundan sonra başlar.Kral Marcus’a göre oğlu AHLAKLI ..cesur ve akıllı değildir.Oğlu Commodus’a göre ise babası Kral Marcus oğlunu hiç sevmemiş,onu hep değersiz görerek büyütmüştür ve babasına göre insanın ahlaklı olması gerekir …bunun için de insanın erdemlerinin olmasını şarttır.Commodus ise zevk,sefa içinde yaşamayı seven… hırsın ve ihtirasın da bir ERDEM olduğunu iddia ederek aslında kendisini filozof olan babasında değerli kılmaya çalışan.. ihtiras ..arzu…istek ve hırsları için çok rahat hileler yapan ..hile ve sahtekarlığı hedeflerine ulaşmak için gereklilik gibi gören …gerektiğinde hısları için çok rahat çocukları bile öldürtebilen basiretsiz bir kral oğludur ve tahta general Maximus’un değil kendisinin geçmesi için herşeyi yapar.Babası ona sarılırken.. onu nefessiz bırakıp babasını boğarak öldürür ve ardından tahta geçer.Commodus’un babasını öldürdüğünü Maximus anlar ve onun için tutuklanır….General askerlerin elinden yaralı bir şekilde kurtulunca bu kez Commodus….generalin iki yıldır görmediği karısı ve oğlunu öldürtüp ..çarmıha gerer. Yaralı ve kaçak olarak evine gelip çarmıha gerili oğlunu ve karısını gören general… acılar içinde bilincini yarı kaybetmiş bir durumdadır.
…Köle avcıları generali bulur ..yarasını iyileştirirler..Artık Maximus …sahibi için çok iyi dövüşen bir KÖLEDİR.Oysa Maximus general iken DÖVÜŞMEYİ asla sevmeyen …halkı için meydanlarda savaşan bir generaldir.Filmin sonunda Maximus bir Roma generali iken kendisini tutuklamış… oğlunu ve karısını taht hırsı için çarmıha germiş ..Kral Commodus ile Roma’da ki bir arenada ….bu kez bir köle gladyatör olarak olarak dövüşür ve Kral Commodos’u öldürür.Düello öncesi Commodos sinsice general Maximus’u yaraladığı için kendisi de arenada ölür.Tabii tüm bunlar senaryo gereğidir.
Aslında bu kadar dövüş sahnesinin olduğu bir film ..insanın.. ölüm ..yaşam ..sevgi… din ve ahlak gibi insanın derinliklerindeki yaşamsal meçhullerine öyle derin vuruşlar yapıyor ki …19.yüzyıl romantik bir filmi izlercesine duygulanabilirsiniz.Filmin arka plandaki dokusunda ahlak felsefesinden temeli oluşturan tuğlalar olsa da esasen Stoacı Kral Marcus’un felsefi bakışı nakışlanmış filme.
Çünkü filmde bir GENERAL ve bir KRAL karşı karşıyadır .Her ikisi de mevki ve şöhret sahibidir.Ama onları değerli yada değersiz kılan ne mevki ne de şöhret sahibi olmalarıdır.Onları değerli yada değersiz kılan kılan salt bir insan olarak ONURLU bir insan olup olmadıkları ve yaşamda kendi güçlerini ne için ve nasıl kullanacaklarını bilmeleri yada bilmemeleridir.General Maximus onurlu yani ERDEMLERİ olan bir komutan . Commodos ise onursuz,ERDEMLERİ olmayan bir kraldır.
Aslında binlerce yıldır ONURLA ONURSUZLUĞUN hatta AHLAKLA AHLAKSIZLIĞIN savaşıdır filmde anlatılan ve tüm bunları bir insanın yaşarken bir zaferi kazanması yada kazanamaması gibi kendi elindedir.
Nedir peki Kral Marcus Aurelius’un stoa felsefesi
121 -180 yılları arasında yaşamış ve yaşadığı yıllarda zaferler kazanmış bir kral aynı zamanda STOACI filozof Marcus Aurelius’a göre kendisiyle uyum içinde yaşayan evrenle de uyum içinde yaşar.Yine Marcus’a göre stoacılığın kurucusu sayılan Kıbrıslı Zenon gibi gerçek olanın sağlık zenginlik yada başarı v.s değerlerin olmadığını… herşeyin ERDEM ve ERDEMSİZLIK olduğunu kabul eder.İnsan doğuştan sahip oldukları yada olamadıkları ile değil yaşamdaki bilgi.. bilinç, şuur…kişiliğine kattığı yada katamadıkları ile yaşamda vardır der
İşte general doğuştan bir kralın oğlu değildir ama ONURLU ve ERDEMLERİ olan ve bunları doğduktan sonra yaşamın içinde kazanmış bir komutandır
Commodos ise doğuştan bir kralın oğludur ama hırsları ile yaşamış ..hırslarının ateşinde ONURUNU eritmiş .. ERDEMLERİ olmayan, yaşarken karakterine ve yaşamdaki varlığına doğuştan sahip olduğu maddi değerlerin dışında hiçbir şey katamamış bir veliaht kraldır…Hangisi sizce DEĞERLİDİR
Kötülüğü stoklayanlar mı
Kötülüğe stoacılar mi?..