Köşedeki evin köpeğini geçerken, rahatsız ettiğimiz de oluyordu. Çocukluk okula giderken taş, sopa atıp kaçıyorduk. Yalnız köpek kulübesinde zincirle bağlıydı. Biz de bağlı olmasına güveniyorduk.
Okula giderken, sesimizi duyduğunda bir gözünü açıp bakması, korkmamıza yetiyordu. Yolda geçen o kadar insana bir yapmıyor da bize mi yapacak diye de aldırmadan geçiyorduk. Kimse de köpeği evin arka tarafına alın diye bir ikazda bulunmuyordu.
Uzlaşıp da kimse sahibine hiç kimse durumu açıklamadı. Okula yüksek perdeden konuşuyor, gülüyor ve yürüyoruz. Birbirimize, yavaş olalım, taş ve sopa atmayalım. İkazlarını da yapmıyoruz. Sonbaharın güzel havaları devam ediyordu. Okula giderken de oynuyorduk. Arabalar dolu olduğu için genelde yürüme gidiyoruz. Ortalama üç kilometre yürüyorduk. Yağmur olursa köyden gelen arabalar bizi bir yerlere sıkıştırıyordu. Ayağımıza geçirdiğimiz bir top olursa, okula kadar peşinde koşardık.
Patlak bir lastik top ile okuldan eve geliyoruz. Vurduğumuzda fazla ileri atamıyorduk. Ayağımızda kara lastikler olduğu için de rahat koşuyor, lastik topa tekme atıyorduk. Bu konuda kardeşimin eline su dökemezdik.
Köye yukarı döndüğümüzde yorulduğumu hissettim. Elimde bez çanta olduğu hâlde denk düştüğünde tekme atıyorum. Kardeşim kızardı. Belli ki çok yorulmuştu. Köy fırınından iki arkadaş eve ekmek aldı. Fırının yanındaki evden amca çıktı ve çok gürültü yapıyorsunuz diye ikaz etti. Peşimizden, “Yeni yetmeler” demiştir.
İlkokul çocukları ne yapar, yolda oynayarak gidiyoruz. Yalnız çevremize zarar vermiyoruz. Kardeşime bağırma dediğimde arada olur diyordu. Yarın da tatil. Bizimle büyük biri de yok. Kızacak yapmayın diyecek. İyice yorulduk. Adım atarken dizimi tutuyorum. Arada çantayı omuzuma asıyorum, olmuyor ve koluma alıyorum. Kardeşime darıldım, at şu topu yeter artık dedim. Aldırmadı ve oynamaya devam ettiler.
Köy yolunda ilk dört yol ağzına geldik. Yol ayrımındaki evin köpeği korku atmosferimizi hareketlendirdi. Bir defa zincirini kırmıştı ama kaçabilmiştik. Sahibi koşmuş ve köpeği yakalamıştı. Köpek iki gözünü de açmış ve kafasını kaldırmıştı. Biz gürültülü oyunumuza devam ediyorduk.
Köpek nasıl atılmışsa zincirini koparttı. Kardeşimle kaşa tırmandık ve fındık bahçesinden kaçtık. Elinde ekmek olan arkadaşlar ise yola yukarı kaçmaya çalıştılar. Fakat sabahtan beri sesimize ağzı köpürmüş köpek, bizi bekliyor. Uykudan da yeni uyanmış, en azından yorgun değil. Bizimkilerin kaçmaları çok sürmedi. Köpeğe yem olmaya başladılar.
Tahminen ekmek kokusunu da almışsa, onlara saldırdı. Bu arada eve vardık. Köpek hıncını arkadaşlardan alıyordu. Kaçamayan şişman arkadaşın bağırması çevreyi inletti. Köpeğin sahibi gelene kadar arkadaşlar zor anlar yaşadı.
Çocukları hemen hastaneye kaldırmışlar. İlaç, serum üç gün yattılar. Fakat kabahat, kardeşim ve kaçabilen arkadaşta. Köpeğe el kol hareketi yapmayın dedimse de dinlemediler. Elinde ekmek olan iki arkadaş hastanelik oldu.
O günden sonra o köpek değil, bizim için canavardı. Canavarı evin arka tarafına aldılar da onu bir daha görmedik. Köpeğin hiçbir hatası yok. Biz rahat bırakmadık.