Sevgili okurlarım, bugün “Turizm Dünyası” bölümünde, turizmin bambaşka bir yönü üzerinde durarak, yazımı ele alacağım… “Turizmci Olmanın Güçlükleri-Eksileri”…Bu sefer ben okurlarıma danışmak, onlara sorular sormak istiyorum?.. Evet bu haftaki yazı formatım makalenin ötesinde, kendi iç hesaplaşmalarımı dışarıya aksettirmek şeklinde!…
Bir sabah güne başlarken “turizmci mi olsam acaba?” diyerek bu yola baş koyuyoruz. Her birimiz hayallerimiz için meslek liselerinden, üniversite kapılarından içeriye dalıyoruz… Elimize diplomalarımızı alacağımız o mübarek anları beklemeye koyuluyoruz. “Artık turist olmaktan ziyade, bu işin ehli olacağız” havalarında geziniyoruz ortalarda… Dile kolay üniversite sıralarında geçen uzun uzadıya gençlik dönemleri…Ve sonrasında sokaklara dökülen kaldırım otelcileri- kaldırım acentecileri- kaldırımzedeler…Yahut sektörde sürünmek yerine, işsizler ordusuna katılmaya karar veren kişiler…
Turizm sektörünü hep pohpohluyoruz, mesleğimizin güzelliklerinden bahsedip duruyoruz. “Neler yapsak da, turizmde ülke olarak daha da ilerlesek” diye ince hesaplar kuruyoruz… Ama bir şeyi göz ardı ediyoruz? Büyük umutlar ile üniversite kapılarından giren birçok gencin, mezun olduklarında mesleklerinden soğuyarak farklı sektörlere yöneldiğinin bilincindeyiz.
Niye mi?
* Otellerde vardiya sistemi ile gece geç saatlere değin uzanan çalışma serüvenine özellikle bayanların çoğunun dayanamaması/ailelerinin karşı çıkması…
*Cruize gemilerinde çalışanların aylarca ailelerinden- sevdiklerinden uzak kalması…
*Acentede çalışanların düşük ücrete talim etmesi…
* Hafta içi tek gün ile kısıtlanan ve yıllık izni- bayramı- özel günleri olmayan yoğun çalışma saatleri sonucu, düzensiz hayatın ortaya çıkardığı asosyallik…
* Külfetli + garantisiz iş karşılığında, beklentinin altında maaşın kişide yarattığı bunalım… Vb…
Kısaca kendi işinin sahibi olmayanların, hizmet sektöründe verdikleri zorlu sınav…Turizm sektörünün birçok kolunda, özel hayatın sıfıra indiği bir düzensizlik… Bunun aksini iddia eden varsa söylesin lütfen?
Birileri meslekten soğutulurken, birileri de mesleğin kaymağını yalıyor. Bir araştırmaya göre; Türkiye’de turizm eğitimi veren yüksekokul müdürlerinin yüzde olarak çoğunluğunun (%73) farklı sektörlerden geldiği belirlenmiş. Turizmcilerin de yıllardır yakındığı “turizm okullarında ihtiyacımıza göre eğitim verilmiyor” şikayetinin sebebi böylece ortaya çıkıyor. Yöneticinin kendi uzmanlık alanı olmayan konuda ahkam kesmesinden başka bir şey değil bu… Daha doğrusu ülkemizde herkesin kendi alanı dışında çalışmasının yol açtığı sorunlar trafiği…Ve o meslekte yetişmeye hak kazanmış olanların, ekmeğini elinden kapmak bir nevi… Sonra da büyüsün işsizler ordusu… Gezsin diplomalılar avare, alaylılar köşelerde…
Şimdi gelelim akademisyen olmak isteyenlere… Yıllarca üniversitede dirsek çürütmüş, üzerine yüksek lisans eğitimini tamamlamış, not ortalaması yüksek olduğu halde önüne yeni bir kalın duvar çıkanlara… Sınav, sınav, sınav… “Bu işin uzmanlığını yapmış kişiden daha iyi öğretici olur mu dersin; ancak YÖK baba serzenişlerini duymaz?!…” Sektörün havasını solumuş, turizmi en yakından takip eden kişiler hala üniversiteye girişte karşılaştıkları nitelikte sınavlar ile Türkçe-Matematik sınavları ile sınanmaktadır… Bilim sınavları arka planda, okul başarısı arka planda ve o mübarek sınav en ön planda. 70 barajı aşmadan hoca olamazsın! (Tosladın) Ama YÖK babanın oğlu girecek olsa sınava, eminim o baraj alta çekilir o seferlik! Hadi diyelim sınavı geçtin, İngilizce sınavı bekler sırada, İngilizce eğitim verilse de verilmese de o okulda, onda da puanın tavana fırlamalı!… Bütün prosedürleri atladın diyelim; bu sefer kaşın- gözün- tüm sempatikliğin ile hocaların iki dudağının arasındadır akademisyen olabilme ihtimalin! O da şansın var ise; müracaat ettiğin üniversiteden almışsındır diplomanı, yoksa alacakları o sayılı kişi arasına girmen bir sürü başvuru arasından kuvvetle muhtemel zor!…
İşte böyle, dertler farklı olsa da herkesin kesiştiği kavşak aynı aslında…Çocukken öğrenmedik mi köşe kapmacayı daha…
“Köşeyi kaptın mıydı, yarış bitmiş demektir…Gerisi hikaye!…”