Küresel Bilgi Tekelleri Ulusal Devletin Önünde
1-Ulus Devletlerin Küresel Sermayeye Mecburiyeti
Koronavirüs salgını ulus devletler ile küresel sermaye arasındaki bir savaşın ana silahı olarak görülebilir. Son 50 yılın, bilhassa son on yılın gündeminde küreselleşen sermayenin ulus devletlerle ilişkisi sıkça tartışma konusu edilmekteydi. Tartışmacıların bir grubu yeterli sayısal gösterge olmaması ve veri yoksunluğu nedeniyle ispatlayamadıkları öngörülerini bir hipotez düzeyinde kanıtsız bırakmaya mecbur kalıyorlardı.
Son Korona krizine kadar dünyanın küresel yönetimini ulus devletlere ve ulusal otoritelere, liderlere havale eden bu grup, küresel gelişmelerin mevcut sonuçlarının kaba görünümüne göre haklı çıkmaktaydılar. Hatta ABD Başkanı Trump, 25 Eylül 2018’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Küreselleşme doktrinini reddediyoruz” diyerek aslında Küreselleşmenin iflasını ilan etmiş ve ABD’nin bile kendi evine kapanarak, dış dünya ile arasına mesafe koyacağını söylemişti. Ancak Korona krizi üç dört ay içinde küresel görünümün gerçekliğini gözler önüne serdi.
2-Kırk Yıllık Özelleştirme Süreci Toplum Sağlığını Kar ve Servete Teslim Etti
Son elli yılda özelleştirmeler yolu ile ekonomilerin yönetimi, nispi olarak dahi olsa toplumsal fayda gözetilerek kullanılmasına tahammül edilemediğinden, ulus devletlerin elinden alındı. Ulus devletlerin gücü kırılırken piyasa ekonomisi üzerinden şirketlerin gücü artırılmış ve yeni dönemde dünya şirketler tarafından yönetilir bir duruma getirilmiştir. Tekelci şirketler küresel örgütlere dönüşmüş, büyük sermaye patronları da dünyanın yeni efendileri konumuna gelmişlerdir. Demokrasi görünümlü halk egemenliğinin yerini sermaye egemenliği, yani “kapitokrasi”[1] almıştır. Kapitokratik devletler aşırı zenginlerin küresel platformları tarafından yönetilmektedirler. Küreselleşme “geleneksel devlet egemenliğine dayalı ulus-devlet çerçeveli uluslararası ilişkiler anlayışını sarsarken güvenlik, barış ve demokrasi gibi ortak değerler, devletlerarası ilişkileri aşarak küresel çapta önem kazanan olgular haline gelmiştir”[2].
Düne kadar klasik değerlendirmelere göre birisi az gelişmiş üçüncü dünya ülkesi ve otoriter bir Komünist Partisi yönetimi altında yönetilen 1,4 milyar nüfuslu Çin, diğeri ise dünyanın en liberal ülkesi olarak bilinen en gelişmiş sanayi ve refah ülkesi Amerika Birleşik Devletleri arasındaki rekabetin abartılı tartışmaları gündemi belirliyordu. Bilinen söylemlerle uyanmakta olan dev, Çin Halk Cumhuriyeti, gayrisafi milli hasıla miktarları bakımından son yıllarda dünyanın en büyük ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’ne yetişmeye çalışıyordu.
2019 Aralık ayından bu yana giderek artan şiddette yaşanmakta olan Korona krizi adeta yapay zekalı dünyanın tipik bir salgın hastalığı olarak yaygınlaşmaktadır. Nüfusu Çin’in dörtte biri kadar olan Amerika Birleşik Devletleri‘nde Çin’den üç ay sonra görülmesine rağmen Korona vakalarında an itibariyle Çin’deki ölü sayısını fazlasıyla geçmiş bulunmaktadır. Ve ABD medyasında yer alan son verilere göre ABD’de krizin bedelini ağırlıklı olarak yoksullar ve göçmenler ödüyor.
Krizin Bedelini Yoksullar Öder Teşvikler Sermaye Biriktirenlere Gider
150 yıllık kapitalizm yoksullar için açlık, hastalık, on binlerce can kaybı ve onlar için toplu mezarlar olacak, küresel sermayeye ise yeni yatırım alanları, yüksek karlar getiren yeni kanallar açacaktır.
Dr. Osman Sirkeci
DİPNOTLAR:
[1] A. Çeçen (2020) Demokrasi Görünümünde Cumhuriyet Karşıtlığı, http://ankaenstitusu.com/demokrasi-gorunumunde-cumhuriyet-karsitligi/.
[2] Özlem Sertkaya Doğan, ders notları içinde Falk,2002:45, https://auzefalmsstorage.blob.core.windows.net/auzefcontent/ders/ekonomik_faaliyetler/8/index.html.