Korku, bir tehlike karşısında ya da bir tehlikeyi düşünürken duyulan kaygıdır. Bu kaygı, yani korku, canlının kendini koruma içgüdüsünün bir sonucu olarak kendisi tarafından geliştirilen bir eylemdir. Korku, organizmanın, dış etkenlerden edindiği deneyimlerin sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Kaynağı ne olursa olsun, korku bir var olma, benliğini koruma çabasıdır. Tehlike korkuyu ve korkmayı öğretir. Sonuçta korku, insani bir duygudur ve masumdur. Korkmak, güçsüzlüğü kabullenmektir.. Güçsüzlük, hazırlıklı olma öğretisini geliştirir. Doğa kanunudur bu. Etki altındaki bir sistem, bu etkiyi azaltacak yönde tepki geliştirir. İnsanın da tehlike karşısında tepki koyması doğaldır, akıllıca ve ahlaklı bir davranıştır.
Ahlaklı olmayan davranış, insanların zayıf noktası olan korku duygusunun, emek sömürüsüne, ekonomik çıkara, siyasal güç ve otorite kurma amacına yönelik araç olarak kullanılmasıdır. Korkutmak, ard bir niyet taşıma olasılığı nedeniyle, ahlaki değildir. Bu yüzden korkmak doğal, korkutmak sapıklıktır. Korkutmayı bir cesaret göstergesi olarak uygulamaya koymak ise insanlığa ihanettir. Korkutarak korku imparatorluğu kurma gayreti ihanetin zirvesidir. Peki!… Korkuya sınır çizilebilir mi? Elbette hayır… Saymakla bitmez!… Ölüm korkusu… Ana baba, kardeş, arkadaş.. Dostları yitirme korkusu… Hastalık korkusu…. Sakat kalma korkusu… Güçsüz kalma korkusu… Aç kalma korkusu… Yalnızlık korkusu…. Dost ve arkadaşlardan uzak kalma korkusu… Yaşlanma korkusu…
Doğal afet korkusu…. Yangın, sel, deprem… Doğal kaynaklı korku ayrım gözetmez, ayrıcalık tanımaz, “elle gelen düğün bayram” havasında gelir. Oysa Öldürülme korkusu, Aç bırakılma korkusu, İşkenceye uğrama korkusu, İftira, komplo ve şantaj korkusu İşinden olma korkusu, Hukuksuzluğa ve haksızlığa uğrama korkusu, … Bu türden insan faktörlü korkular sapkınlığın uygulamasıdır. Hele bu korkutmaya din faktörü de eklenirse, bir başka isim aramak safdillik olmaz mı? Son yıllarda ülkemiz bir korku denizine sürüklenip, bir korku imparatorluğu kurma girişimlerine sahne olmaktadır. İnsanlar her konuda bir güven bunalımına sürüklenerek korkutulup sindirilmekte ve etkisizleştirilmektedir. Yurtseverler, aydınlar, liberaller, demokratlar, işçiler, memurlar, köylüler, ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içenler!, Halkım!.. Endişe duymuyor musunuz gidişattan? Tehlikenin hala farkında değil miyiz?
Atatürk’ün, en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyeti parçalanıyor!… Ülkenin eğitimi, çağdaşlıktan uzaklaşmakla kalmıyor, gericileşiyor!.. Hukuk hızla siyasallaşıyor!, Kişisel hukuk uygulamaları özleniyor!…
Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkeleri başta laiklik olmak üzere tehlikede!… Ülkenin tüm değerleri elden çıkarıldı, çıkarılıyor… Stratejik olanlar bile dahil!.. Ülke ekonomisi ve maliyesi yabancıların elinde, ekonomi çökmek üzere!… Ülkenin işsiz ve aç nüfusu akıl almaz bir oranda artmakta… Üleşim dengesiz!.. Halkın sadece sağlığı değil, güvenliği de tehlikede!.. Siyaset kirlenmiş, siyasetçiye güven neredeyse sıfırlanmış!..
Dokunulmazlık dosyaları parlamenter sayısını aşmış!.. Dosyalarda, dolandırıcılık, sahtecilik, kalpazanlık bölücülük… ne ararsan mevcut!.. Öğretim birliği bozuldu, Üniversiteler medreselere dönüşmek üzere!… Yazılı ve görsel medyada yandaşlar türetildi, akıl almaz şekilde güçlendirildi… Etkisizleştirme, sadece muhalif sivillere değil, orduya kadar uzandı. Terör yüz buldu, hız kesmiyor!… Ulusalcılık, büyük suçlanma nedeni oldu…
Topluma, dünün, asılsız komünizm tehlikesi yerine, darbe korkuları salındı… Ekonomik gücün, siyasal iktidar ve yandaşlarının elinde toplanması sağlandı. . Saymakla biter mi? Kim korkmaz bu durumdan! Peki ne yapmalı? Çare: Korkuyu öğreten akıl, tedbir almayı da öğretmiştir. Uyananlar ayakta!… Ne cahil cesareti gösterecek kadar cesur, ne de tedbiri elden bırakacak kadar cahil olmamak… AB ve ABD’ye angaje olmuş, korku imparatorluğu mimarlarının tüm planlarını alt etmek için tüm demokrat, ulusalcı, sosyalist, sosyal demokrat ve milli güçlerin kuvai milliye ruhuyla bir araya gelmesi… Sapkınlara ve sapkınlığa geçit yok demek için!… Zaman dar!!!…