Korku olumlu yönde de kullanılabilir. Eğitimde, toplumsal düzeni sağlamada v.s.
Ama korkunun gerçek bir nesneye dayanması gerekir. Mesela köpekten korkarız.Köpek ısırır, bu durum gerçektir. Yok, eğer korkunun böyle bir gerçek nesneye dayanmışlığı yoksa, sanalsa, ruhsal hastalığa(kaygı) sebep olur.
İktidar kendi siyaset ve ideolojisini topluma dayatmak için, tutuklamaları sürdürüyor, korku siyasetini sonuna kadar işletiyor.
Kini diri tutuyor. Yaptıklarına yeni diyor. “Yenilenmek” diye önümüze koyuyor.
Ama gerçekte olanlar nedir, ona bakalım.
Yeni; eskiyi terk etme, modernleşme, daha çok insanı mutlu etme, özgürleştirme, gelir farlılıklarını asgariye indirme anlamında kullanılıyor.
Daha doğrusu, bilim ve insanlık bu yönde “yeni” yi tanımlamaya çalışıyor.
Küçük küçük yenilikler, tüm toplum kesimlerinin dikkatini çekmeden yapılan yeniliklerdir. Ya da öyle değerlendirilir.(Evrim)
Büyük halk kitlelerini ilgilendiren değişiklikler olarak yenilikse, sosyal devrimleri gerektiriyor.
Devrim demek, eskiyi yıkıp, yeniyi inşa etmek demektir. Eğer eskiyi yıkıp, yerine yenisini koyamıyorsanız, kaosun dibine doğru gidiyorsunuz demektir.
Bu uzun girişi şu sebepten yaptım; Her yeni projenin düşmanı eskisidir.
Ancak burada, eski ve yeni karşılaştırması yapılırken, neye eski neye yeni ve modern diyeceğimiz, çok önemlidir.
Çünkü geriye doğru gitmeye de “yeni” denebilir.
Mustafa Kemal yeniyi tanımlarken, Osmanlının köhneleşmiş, yönetilemez hale gelmiş, emperyalist ülkelerin oyuncağı olmuş bir durumu “eski” olarak tanımlamıştır.
Halkı kurtuluşa hazırlarken, bu gerçek savları kullanmıştır.
Kemalizm’in modernleşmesine “eski” diyenler, yenisini getirme iddiasında olanlar, öncelikle düşüncede yeni olmak durumundadırlar.
Düşünceyi üreten ideolojide yeni olmak zorundadırlar. Dinciliğin yeni olan hiçbir tarafı yoktur. 1400 yıl öncesine dayanır.
Her yeninin eskiye kaşı bir mücadelesi olsun ki, yeni inşa edilebilsin. Siyasi iktidarın mücadelesindeki düşünce(İdeoloji), Kemalizm düşüncesinin gerisindedir.
Mustafa Kemal yeni bir düzen inşa ederken, halkı bu yeniye dâhil ederken, halkı gerçek korkudan haberdar ederek, halkı hareketlendirdi. Mücadeleyi halk ile birlikte yaptı.
O zaman da halkın bir korkusu vardı.
Emperyalistlerin saldırısını durduramazsak, yok olmak korkusu.
Mustafa Kemalin birliği sağlamak için kullandığı korku,bu korku idi ve gerçekti.
Mevcut iktidarın kendini iktidar yapmak ve iktidarı sürdürmek için kullandığı “korku” nun, bazılarının dediği gibi, Mustafa Kemal yönetimi ile hiçbir benzerliği yoktur.
Kurtuluş Savaşındaki korku “gerçek korku” idi.
Kemalizm’in temel iki korkusu vardı, emperyalizm ve geri kalmışlık.
Bu iktidar emperyalizm ile işbirliği yaptığı için kendisinin böyle bir korkusu yoktur. İrtica ile birlik olduğu için irtica diye bir korkusu da yoktur. Bölücülükle işbirliği yaptığı için birlik ve beraberlik korkusu da yok.
İktidarın da iki korkusu vardır. Türk ordusu ve laikliktir. Yani aydınlanmanın ortaya koyduğu düşünceden korkar.
Bu iktidar kendi ordusu ile savaşırken, Mustafa Kemal emperyalistlerin ordusu ile savaşıyordu.
Kadını tekrar çarşafın altına sokmaya doğru yapılan hiçbir şey “yeni” olamaz. Devrim olamaz.
Tutuklamaları “korku siyasetinin” bir aracı olarak kullanabilirsiniz. Bu korkuların hiçbirisi toplumun yenilenmesine ve daha üretken olmasına yol açan korkular değildir.
Korku siyaseti, ya da korkunun siyasette kullanılması, halkı belli bir süreliğine yönlendirebilir. Çünkü halkı birliğe yönlendirmeyen korku bir işe yaramaz.
Hatta şunu da ifade edebilirim.
Mustafa Kemal’i tamamen yok etseniz. Toplumsal yargıya tabi tutup mahkûm bile etmiş olsanız, bu sizin yeniyi kurmak için eskiyi yıktığınız anlamına gelmez.
Çünkü “eski” sizden daha yenidir.
Yeninin kendisi gerçekten yeni olmadığı sürece eskiyi yıkamaz.
Kökten piyasacılıkta, dincilikte yeni değildir.
Kökten piyasacılık işsizliği, dincilik cehaleti yükseltir. Teknolojiyi de dışarıdan aldığımız için buradan yeni diye bir şey ortaya çıkmaz