Okulun son zili, tatil heyecanı demekti. Tatil hayallerin süsü olan rüya alemiydi. Tatilde çalışma da olsa bir rahatlık söz konusuydu. Öğrencinin heyecanını süsleyen ve rüya alemine geçişi sağlayan, bisikletti.
Tatilin ilk günlerinde bisiklet öne çıkmıştı. Bisikletli şehre gelenlerin sayısı bir hayli fazlaydı. En azından on beş gün bisikletin keyfini çıkaracaklardı. Akşama kadar bisikletin sırtında kalmak düşünülürdü.
Bisikletini tamir ettirip bakımını yapanlar, yeni alanlar. Bisiklet fırtınası estiriyordu. Bu fırtına genelde sahile vuruyor, köy yollarına esmiyordu. Köy yolundan sahile kardeşim gibi inenler vardı.
Kardeşim, sahile inişte direksiyonu kontrol edemeyince yolun sağından dikenliğe uçtu. Her tarafına diken battı. Denizde iki saat dikenini temizledik. Artık köy yolundan sahile bisikleti sırtında iniyordu.
Herkes, yüksek perdeden bisikletlerini övüyorlardı. Fakat hiçbiri arkadaşım gibi konuşmazdı. Arkadaşım, bisikleti ve kendisi için aksesuar olarak ne gerekirse satın almıştı. Bisikleti için ise, “Kaça satın alırsın.” Dedi. Görünüşü çok güzel, böyle bir bisiklete rastlamadım. Fakat ederini bilemem. Bisiklete tuttum ve kaldırdım hafif kaliteli olduğu anlaşılıyor. Bana baktı ve motordan fiyatlı dedi. O zaman bisikletin yapısını bir defa daha inceledim.
Arkadaş, özelliklerini saymaya başladı. Ben de bisiklete sarıldım. Böyle güzel değerli araca sarılırlar, dedim. Bisikletin her aksamı orjinal. Akdeniz, ege ve Marmara turuna çıkıyorum dedi. Bende “Böyle bir bisikleti omuzuma alır tura öyle katılırım.” Dedim ve güldüler. “Bunu o yollarda sürmeye kıyamam.” Dedim.
Tekerler, fren sistemi, vites ve ana aksamı güzelden de öte bir şey. Eve geldiğinde apartmanın önünde, özel temizleme sıvısıyla siliyor. Lastiklerini ayrı bir sıvıyla temizliyordu.
Arkadaşım, böyle bir bisikleti olan var mı? Peki bisikletini yatağının yanına getiren var mı? Diye sordu. Herhalde yok, “Onlardan bisiklet sürücüsü olmaz.” Dedi.
Bisikletçiler, sabah ve akşam deniz kenarında geziniyorlardı. Araba yoluna çıkmıyorlardı. Dereye yeni yapılan köprünün üzerine bisikletlerini çıkarıp orada sürüyorlardı. Köprünün her iki taraftan yola bağlantısı henüz bağlanmamıştı.
Eski yolda yarışırlar ve dere kenarında dinlenirlerdi. Kardeşimle bir poşet can eriği topladık. Onlar dere kenarında dinlenirken, getirdim. Erik makbule geçti. Bisikletlerini merdivenle yeni yapılan köprüye bırakıyorlar ve sabah alıyorlardı. Merdiveni kaldırdıklarında yabancı birinin alması mümkün değildi. Böylece bisikleti eve taşımaktan kurtulmuşlardı.
Sabah çarşıya giderken alıyorlardı. İhtiyaçlarını görüp tekrar bırakıyorlardı. Bisikletin yanında da mutlaka birisi bulunuyordu. Denize girseler ve top oynasalar da bisiklet gözlerinin önündeydi. Köprüye merdivensiz kimse çıkamazdı.
Hafta sonu maç yaptılar, biz de izledik. Hava bozdu ve kardeşimle eve geldik. İki kişiyiz, ruhum sıkıldı, bisikleti alsaydın dedim. Top oynamış yorgundu. Kim çıkacak köprüye, sabah alırım, dedi.
O gece yağmur fırtınaya dönüştü ve hiç kalmadı. Dere çağladı, sel gelmişti. Kardeşim uyuyamadı, beni de uyutmadı. Sabah hava açarken korku dolu hislerle yola çıktık. Arka taraftan sahile indik ki, ne görelim, köprü yerinde yoktu. Yeni yapılan köprü yolun epeyce bir kısmı düzlenmişti.
Kardeşim, “Bisiklet köprüde değil miydi? Dedi.