Komşunuz vardır, ‘bir mâniniz yoksa kahve içmeye gelmek isterim’ şeklinde bir haber salarsınız yahut kendiniz sorarsınız. Genellikle de buna bir mâni olmaz, ‘buyur gel, memnun olurum’ denilerek kahvenin yolu açılır. Hani bu kahve içmeye bahane, sadece bir görüşme, muhabbet etme isteği olsa, ilk akla gelen komşuyu çağırmaktır. Fakat, mesela bir iç daralması veya bir tebdil-i mekan ihtiyacı sözkonusu ise bahanesi kahve olan komşu ziyareti daha tercihe şayan görülür ve imdada yetişir.
Bu kenarda duradursun..
*******
“Ben onunla içimden konuşuyordum” diyor Cahit Zarifoğlu. Ne demekse!.. Nasıl bir şeyse ‘içinden konuşmak’!?. ‘İçindeki’ ile konuşmak mı, yoksa ‘dışındaki’nin, uzağındakinin içiyle içten içe, ‘kâl’den ve ‘hâl’den farklı bir iletişim dili mi geliştirdiler, bilinmez..
Vaktiyle Üsküdar’ın Çavuşderesi yakınlarında Eski Toptaşı cadddesinin hemen başlarında bir sinema varmış. Eğer hafızam bana bir filim çevirmiyorsa, o sinemanın metruk halini hatırlıyor gibiyim. Her neyse.. Civarda yaşayan iki gözü âmâ bir adam, o sinemada gösterime giren hiç bir filmi kaçırmazmış. Bir gün, adamın sinemaya devamındaki ısrarı farkeden birisi ona utana sıkıla sormuş;
– Yahu kusura bakma ama sen iki gözü görmeyen bir adamsın ve ben seni sık sık burada pür-dikkat film izlerken görüyorum. Bu halinle filmden ne anladığını sorabilir miyim?
Adamın cevabı ne olsa beğenirsiniz;
– Gözlerim görmüyor ama olsun, ben filmi ‘içimden’ seyrediyorum!!.
Fesübhanallah.. Gel de çık işin içinden! Herhalde bu durum ve bu cevap, herşeyi ‘gözleri ile seyretmeye’ alışık olanların anlayabileceği bir hal olmaktan çok uzak olsa gerek..
Şimdi bir de Şeyh Gâlib’e kulak verelim;
Perçemin sevdâsı her şeb kıyl ü kâlimdir benim
Bahs-i zülfün çok zamânlardır hayâlimdir benim
Sormak ayb olmazsa sultânım suâlimdir benim
Kangı âşıkdır senin gönlünde gönlün kimdedir
[Senin perçemlerin her gece fikrimin, zikrimin yegane konusudur / Zülfünü düşünmek/anmak çok eskiden beri hayallerimi süsler durur / Sormak ayıp olmazsa bir soru sormaya cür’et edebilir miyim sultânım / Senin gönlünde yatan arslan hangi âşığındır, ve senin gönül verdiğin kimdir?]
Söylemesi ‘ayb olmazsa’ bir şey diyeceğim. Bu kıt’ayı her okuyuşumda, bittikten sonra döner, üçüncü mısraını ‘içimden’ bir daha okurum. Ve ne kadar arzu etsem de hiç bir zaman ‘Sormak ayb olmazsa sultânım suâlimdir benim’ ifadesinin üstüne söyleyecek bir söz bulamam. Hani olur da bir gün o donanımı ve ehliyeti kendimde bulabilirsem yalnızca bu mısraı şerh etmek için, hiç olmazsa bir risâle yazmak isterdim doğrusu.
Bu şairler acâip adamlar vesselam..
*******
Ne zaman hayal dünyama bir kasvet çökse, hemen şööyle bol köpüklü sâde kahvemi elime alır, gözüme kestirdiğim ‘komşu’lardan birinin kapısına çatkapı dayanırım. Bilirim ki her zaman müsaittirler, söyleşmeye, halleşmeye mâni bir halleri hiçbir zaman olmamıştır.
Hele o komşunuz bu türden şiirler yazan biriyse değmeyin o sohbetin keyfine; gelsin şiirler, nükteler, hikmetli sözler.. Hayal dünyasının semâlarında uçuşan rengârenk kuşların kanat sesleri eşliğinde höpürdetilen köpüklü kahveler..
Neyse ki, o kadîm zamanlar şairlerinden epeyce komşum var. Kendileri terk-i diyar etmiş olsalar da dara düştüğümüzde kapısını çalacağımız ‘beyt’leri yerli yerinde duruyor çok şükür. Hangi dîvânın köşesine ilişseniz, kesinlikle yalnız bırakmaz, ruhaniyetleri ile ve evsahibi sıfatıyla sohbete dahil olur, size söz ülkesinin mana âlemine bakan bir pencere açar ve söyleşirler,. Nerden mi biliyorum? Öyle bir ‘komşu’nuz varsa, kahvenizi kapıp gözünüze kestirdiğiniz bir dîvâna kurulup ‘içinizden’ kulak kesilin ve bunu arayı çok uzatmadan tekrarlayın. Tıpkı, konuşanı görerek yaptığınız sohbetlerde olduğu gibi, her seferinde yeni şeyler dinlediğinizi ‘görecek’siniz..
“Ben onunla içimden konuşuyordum” diyordu Cahit Zarifoğlu değil mi!?.
Sizce bir mânisi yoksa ben kendime şööyle bol köpüklü bir sâde kahve yapayım!..