Banyodaki penceremin kepengi (pancur) bozulmuştu. Uzun süre firmaya bildirmeyi ihmal etmiştim. Kış geçti, bahar geldi gitti, yaz da ortalandı. Telefon etsem iyi olacak dedim. Bir hafta sonra ilgili bölümden usta telefon etti. Tamir için geleceği saati belirledik.
Zamanından biraz erken gelmişti. Özür diledi. Yok! Yok! Özür dilemeyin. Evdeyim, başka bir planım da yok dedim. Banyoyu gösterdim, ben de bilgisayarımın başına geçtim. İşi bitince sessizce odamın kapısına yaklaştı, belli ki rahatsız etmek istemiyordu.
– Tamam mı? İşiniz bitti mi?
– Evet, imzalar mısınız?
– Tabii. Ödeme?
– Firma ev sahibinizden alacak. Pencere sizin mülkiyetinizde değil.
– Çok teşekkür ederim.
Birden aklıma düştü. Bütün gün çalışacaktı. Bahşiş versem almaz. En iyisi güzel bir şey söyleyeyim dedim.
– Bizde bir söylem vardır. Çalışan insan gördüğümüz zaman, işiniz kolay gelsin deriz. Yolda yürürken bile bir çalışan görsek, tanıdık olsun olmasın fark etmez. Ona da işiniz kolay gelsin deriz. En azından ben babamdan, annemden böyle öğrendim.
– Ya öyle mi? Ne güzel! Hiç duymamıştım. Teşekkür ederim.
Merdivenden inerken bir iki kez döne döne teşekkür etti. Belli ki memnun olmuştu. Gözlerindeki merak ve sevinci görmeliydin. Ne yalan söyleyeyim, ben de sevindim. İyi ki benim kültürümden güzel bir şeyi aktarabildim diye diye kapıyı huzurla kapattım. İşime geri döndüm.
Şükran Günay’dan
Şükranca