Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme… Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
KOLAY ALIŞIYORUZ HER ŞEYE…
“İnsan, her şeye alışabilen bir varlıktır.” demiş Dostoyevski.
Görünen o ki insan her şeye alışıyor. Bir gün şok etkisi yaratan, dayanılmaz gibi gelen şey, zaman geçtikçe sıradan, önemsiz bir şeye dönüşebiliyor.
‘Hayat akıp giderken avuçlarımızdan, eğilip yerden toplayamıyoruz parçaları.’
Belki de ‘Artık her şey için çok geç demek için.’
‘Kim bilir Belki çok geç, belki de geç değil…’ demiş Kıraç; “OYSA BİR UMUTTU” şarkısında.
Hiçbir zorluk daimi değildir insanın hayatında. Allah ´Bir zorluk ile birlikte, bir kolaylığı’ da birlikte verdiğini muştular biz insanoğluna.
Acılar daha katlanılabilir olsun diye belki de.
İşte bu zorluğun yanında verilmiş bir kolaylıktır. ‘Alışma Hissi´ biz insanoğlu için.
Hiçbir acı, ilk gün ki gibi taze kalmaz. Her şeye alışır insanoğlu.
Alışmak olmasaydı eğer, her ayrılık, her hasret, her hüzün aynı tazeliğiyle kalsaydı hayatımızda, acılarımız büyüdükçe büyürdü ve yaşam katlanılmaz olurdu bizler için.
Şükür ki, kolay alışıyoruz her şeye…
Sevmeye, sevilmeye kolay alıştığımız gibi, ayrılıklara da kolay alışıyoruz. Birlikte yaşamaya kolay alıştığımız gibi, ayrı yaşamaya da kolay alışıyoruz. En kıymet verdiklerimizin, etrafımızdan yitip gitmesine bile alışabiliyoruz.
Alışmak hayatımızın ve çağımızın en büyük sorunu haline geldi bana göre. Çevremizde olup bitenleri bir düşünün?..
Ne kadar kolay alışıyoruz her şeye. Dünün şaşkınlıkları, bugünün umursamadığımız şeyleri oluyor. Yarın ise bunları doğal bile karşılayabiliyoruz.
Toplumsal bağlılıklarımızın birer birer yok oluşuna alışıyoruz mesela. İlk değerimizin tehdit edildiğinde ya da yok olduğunda verdiğimiz tepkiyi düşünün.
Sonrası acıtmıyor bile. Bir yerden sonra aman deyip işimize devam etmiyor muyuz?..
Çünkü alışma aşamasını çoktan geçip kabullenme aşamasına gelmiş oluyoruz. Bu aşamadan sonra ki de duyarsızlık oluyor artık.
Ama farkına varmıyoruz şu gerçeğin; “alışmak ömürden yiyor ve asla doymuyor…”
Her zorluğa da kolay alışılmıyor elbette. Önce kanıyor yaralarımız, acı veriyor. Sonra kabuk bağlıyor üzeri yaramızın ve sonra bir şey olur aniden, bir bakış, bir göz, Bir söz, bir şiir belki de işte o ana kadar unutulmuş acılarımız ilk gün ki gibi acı vermemeye başlar bize.
Bir şeye bir şeye daha derken, her şeye alışıyor insan…
Alışıyoruz nihayetinde ama bazı duygular vardır karanlıktan aydınlığa çıkar, sonra yansıtmalar başlar. Yansıtmaların arkasında gizlidir o küçücük duygular. Duygular büyür, akıllanır güven ister, tam güvendim derken acılar peş peşe koşar. Acılara alıştım derken gizli güzellikler unutulur.
Bazı anlar vardır ya; ya vardır ya yoktur…
Göremezsin karanlıktan, çarparsın duvarlara…
Ama yine de yürürsün…
Bir sonraki adımın boşluk olsa bile yürürsün çünkü bir hedefin vardır…
Karanlığı gören, aydınlığın değerini anlar…
Ve bazı insanların ne kadar sahte olduklarını, yüzünde ki maske düşünce ne kadar hain olduklarını öğrenirsin; hayatın acı cilvesini öğrendiğin gibi.
Güneş doğarken bile, karanlığa alışıyor insan. Savaşmaya, güçsüzken bile mücadele etmeye.
İnsan her şeye alışıyor zamanla…
Biliyor çünkü yarının bugünden farklı olmayacağını… Biliyor yüreğindeki boşluğun bir daha dolmayacağını, kimsenin onun yerine konmayacağını. Ve alışıyor her şeye, her şeye rağmen yaşamaya…
“İnsan her şeye alışır diyorlar ya, öyle değil aslında. Başka çaren olmadığı için katlanıyorsun ama alışmıyorsun.” Demiş Ahmet Ümit…
Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanında şöyle bir cümle okumuştum; “Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır”
Aslında bu insanoğlunun aşağılığından değil, “zaman her şeyin ilacı” dedikleri durum. İsteseniz de istemeseniz de bu ilacı alırsınız ve alışmak zorunda kalırsınız, çünkü zaman sizi buna zorlar, yoksa hayat devam edemez…
Gökten ne yağıyor da yer kabul etmiyor ki… İnsanoğlu alışan ve unutanmış.
Ve alıştıranlar diyor ki; bu yara burada dursun. “Ben yeri geldikçe kanatırım…”
Ona da alışıyorsun çaresiz. Alışkanlık işte…
Ve akşam olunca deriz ki; gece ola hayrola, gece olunca deriz; sabah ola hayrola. Alışıp gidiyoruz işte hayrola diye diye. İnsan oğlu bu yaratılmışların en zekisi!..
Dedim ya; İnsan her şeye alışıyor zamanla…
Benim korkum da bu ya!..
Alışmalara da alışacağız sanırım zamanla…
“Her gecenin bir sabahı vardır. Karanlığa küsmeyip, sabırla sabahı bekleyenlere selam olsun…”
Bu sabah gerçekten sevdiklerinizi düşünün, alışmaya çalışan vardır belki yokluğunuza. Veya birileri birilerinin yokluğuna. Ve bu sabah herkese günaydın deyin varlığınızdan da mutlu olanlar sizinle başlasın ki güne, sevgi ve mutluluk hep yanı başınızda olsun…
Unutmayın ki hayatta hep olduğunuz kadar varsınız…
Ve şairin şu sözlerine kulak verin;
“Senden bir tane daha yok bu dünyada. Gülümsemeyi, sevgiyi, sevmeyi unutmayınız…”
O nedenle vakit kaybetmeyelim kötülüklerle…
Unutmayacak ve unutulmayacak dostlara selam olsun, keyifli sabahlar ve sağlıklı, huzurlu, mutlu günler…
Sevin sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gününüz aydın ve bereketli, sağlıklı geçsin.
Yüzünüzden gülümseme kalbinizden umut eksik olmasın, Cumartesi gününüz aydın mutluluğunuz daim, neşeniz bol, sağlığınız yerinde olsun.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#