Kitap ve kahve.. Nev’-i şahsına münhasır kokuları ile bu iki nesne ya hiç umurunuzda değildir ya da sizi kendine meftun eder. Hele kitap ile ünsiyetiniz ilerlemiş, -sabah akşam yüzyüze gelmek anlamında- yüzgöz olmuşsanız, artık kahveyi de kitapla halvetinize dahil etmekten başka yapabileceğiniz pek bir şey yoktur.
İşte Kitaplı Kahve, kahvenin ve kitabın tiryakilerine kucak açan, sözünü ettiğim bu üçlü halveti sizin için kolaylaştıran ve kendini “modern zamanlar kıraathanesi” olarak tanımlayan, zaman zaman benim de uğradığım, Üsküdar-Altunizade civarında hoş bir mekan. Kısaca tarif etmek gerekirse;
Mütevazi ve sakin bir bahçesi olan tarihi ahşap konak.. Bahçede, muhtemelen konakla yaşıt olan gül ağacının çardağı altında, kitap okuyan, müzik dinleyen, sohbet eden, ödev yapan, ders çalışan her yaştan insanı birarada görmek mümkün. Bir gelişinizde, alçak koltuğa oturup yerinize alışmaya çalışırken hemen karşı çaprazınızda Sadettin Ökten, Kemal Sayar, Sadık Yalsızuçanlar, Beşir Ayvazoğlu gibi kıymetli şahsiyetlerle gözgöze gelmeniz işten bile değil. Çok iyi bir fikir sahibi olmadan buraya gelen birine, sadece bu rastlantılar bile kitap okumak, sohbet etmek, kültür ve nezahetle iç içe saatler geçirmek için doğru yerde olduğunu anlatmaya yeter.
Buranın en dikkat çekici yönlerinden biri, aşırı kuralcı ve insanın kendini tedirgin hissetmesine sebep olacak aşırı tertip-düzene rağbet edilmemesidir. Çoğu kişinin, kendini evinde olduğundan daha rahat hissettiğini zannediyorum; eğer öyle bir ortam olmasa, sanırım bunu en çok da ben hissederdim. Tıpkı bir sahaf dükkanı gibi, kitapların kimi raflarda kimi pencere nişinde veya bir masanın üstünde öbek öbek durur. İstediğinizi seçip okumaya koyulursunuz ve bir taraftan kahvenizi yudumlarken diğer taraftan satırların altını çizmenize, sayfa kenarına not düşmenize engel yoktur. Buradaki her kitap, okumak için ödünç aldığınız değil, geldikçe okumak üzere buraya emanet bıraktığınız kendi kitabınız gibidir. İnsan kendini rahat hissetmez de ne yapar!.
Tanınmış simalardın dışında başka hoş sürprizlerle de karşılaşmanız mümkündür; bazen kapılardan pencerelerden sızan ney-piyano-gitar-keman gibi enstrüman tınıları yahut mini bir konser, bazen bir sergi, bazen bir film/program çekimi veya başka bir etkinlik; artık bahtınıza ne çıkarsa..
İlginç bir gözlemim daha var; müdavimlerinin önemli bir kısmı üniversite çağındaki gençler olmasına rağmen kalabalık olduğu zamanlarda bile rahatsız edici bir gürültüye, uğultuya şahit olmadım. Bunda, misafirlerin kendini bilen insan profilinde olmalarının yanında yapıda hakim unsur olan ahşabın asırlık görmüş geçirmişliğinin telkin ettiği nezahetin de etkisi var mıdır bilmiyorum.
İster kültür evrenine merdiven dayamış bir kahvehane (kıraathane) deyin, ister kahvenin başı çektiği atıştırmalık muhtelif yiyecek ve içecekleri bir kültür-sanat ve muhabbet ortamında sunan bir mekan deyin; her halukarda, bulunduğu yere değer katan ve değerli insanları misafir eden bu tür mekanların yaygınlaşmasını diliyorum. Kitaplı Kahve örneğinde olduğu gibi; seviyeli insan ilişkilerine sahne olması, faydalı ve hoşça zaman geçirebilme imkanı vermesi, çeşitli kesimlerden farklı yaş gruplarında ve ilgi alanları farklı insanların birarada rahat edebilmeleri ve daha da önemlisi, kültür sanat odaklı bir faaliyetin bir başka kurumdan destek beklemeden de yapılabileceğinin kitap ve kahve kokusuna bulanmış numûne olması bakımından da ayrıca önemsiyorum.
Şunu da zikretmesem olmaz; şüphesiz araştırmacılar için ve kitap okumanın başka başka boyutları ile ilgili kitap kurtları için kütüphanelerin yeri farklıdır. Ve fakat Kitaplı Kahve gibi yerlerin, nisbeten daha harcıalem okumalar için elverişli mekanlar olması hasebiyle, kitabı okuyucusuyla teklifsiz tekellüfsüz buluşturabilme özelliğinin iyi değerlendirilip özendirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Benim cevabını aradığım soru şudur: Acaba, şu an üniversiteli öğrenci sayısı onbinlerle ifade edilen bir şehirde, henüz üniversite yokken böyle mekanlar olsaydı, o Yedi Güzel Adam şiir okumak için yine de Yalnız Ardıç’ın altına gider miydi? Belki daha da önemlisi; öteden beri bu imkanlar olsaydı, güzel adam sayısı yediden yetmişyediye varır mıydı?!?