Zaman, değeri yine zamanla ölçülebilecek bir kavram. Böyle bir değeri kabullenmek, zekâ ve mantıklı düşünce sonucudur. Hayat bu değere göre kurallarını koymuştur. Bu kurallar arasında birisi var ki, zamanı algılayacak olan, zekâyı işler hâline getiren, “Okuma” Eylemidir.
Okuma kitaplarla sohbet etmektir. Bu sohbetler o kadar önemlidir ki, Ülkeleri ve şehirleri tanımış olursun. Öğrendiklerini kültürel ölçüde hayatına uyarlarsın.
Geçen hafta Roma’daydım. Tarihi yerlerini gezdim, mimari özelliklerini okudum. Kaçırılan eseri sayfalar arasında aradım. Şifrelerle çatılarda dolandım, mahzenlere indim. Tarihi çeşmelerden su içtim. Tarihi eser adına Vatikan’a gittim. Gezindim, çok şey öğrendim. Değişiklik olsun diye Venedik şehrine gittim. Gondollarla ilginç bir o kadar da güzel sokaklar arasında gezindim.
İtalya tarihi bir yer olarak en az on beş gün gezdim. Kuzey bölgelerine gittim. İnsanların yaşantıları hakkında bilgim oldu.
Paris denilen şehri anlatmama gerek yok, sanırım. Çünkü en az on yıl kaldım orada.
Amsterdam’a geçtim, para ve yemek problemi yok, çok rahatım. Amsterdam, güzel bir şehir. Şehirleşme adına her güzellik var. İnsana verilen değer yüksek. Yalansız, rantsız bir ülke. Oradan Almanya’ya uğradım. En az altı ay kaldım.
Vatandaşın hak hukuk ve adalet önünde eşit olduğunu gördüm ve de yaşadım. Onlar çalışmasa ve biz yüz yıl sonra onların seviyesine ulaşamayız. Çünkü, anlayışlar farklı. Eğitim, sanayi, teknoloji, toprak, tarih ve insana değer vermiyorsun ki, onlara erişesin.
İngiltere’ye geçtim. Londra’sında iki ay kaldım. Yukarı İskoçlara çıktım, İrlandalıların yanına gittim. Mezhep kışkırtmalarıyla yüz yıl insanlara zulmetmişler. Savaşmışlar, sokaklar bölünmüş, insanlar birbirini boğazlamışlar. Fakat çareyi başka yerlerde ideolojilerde aramamışlar. Çareyi kendilerine hizmette bulmuşlar. Bugün kime mezhep desen seninle konuşmuyorlar.
Dünyada ne kadar bilim insanı varsa ülkelerine almışlar. Bir Türk atom ilim adamı diyor ki, bana İstanbul’un bir yakasını verseniz gelmem. Çok önemli bulduğum anlayışın üzerinde acaba yöneticiler düşünme zahmetine katlanır mı?
İnanın Hollanda ve İngiltere de şehrin ortasından akan nehir kaynağından çıktığı gibi. Pırıl pırıl bir su akıyor. Kenarında duvar yok. Fakat yatağı ranta kurban edilmemiş. İnsan gıpta ediyor.
Budapeşte ve Viyana denilen şehirlere gittim. Çok kalmadım ama tekrar gittim. Buda peşte de 13. Kabilenin yazarını, Viyana’da ise “Niteliksiz adamı” aradım ve uzun süre kalmama neden oldu.
Kitaplarla sohbet için şöyle bir sonuca vardım.
Okumayana üzülüyorum.