Birçok kişi bugünün dün olacağını fark etmeden düne özlem duyar. Geçmişi anar durur, gözü pencereden uzaklara bakarken bulur kendini bazen, bazense bir dost toplantısında geçmişte yaşadığı bir anıyı diğerleriyle paylaşırken yaşar geçen zamanı.
Şimdi bakıyorum çevreme. Eskiyip giden, geride kalan öyle çok şey var ki yaşamımızda. Çocukluğumuzda fark edemediğimiz ancak bizim için kıymeti henüz anlaşılan sayamayacağımız kadar çok şey var eskiye dair. Şimdi her türlü kolaylığın olduğu bu zamanda çocuklarımıza, gençlerimize anlattığımız, onlara masal gibi gelen öyle çok yenilik var ki.
Biz o zamanlarda nasıl ki şimdiki teknolojilerin olabileceğini aklımızın ucundan geçirmediysek, şimdi her yeni günde yepyeni buluşlarla önümüze çıkan bilimin ışığında yetişen çocuklarımız, gençlerimiz de bizim öyle bir yaşam geçirdiğimize akıl sır erdiremiyorlar. O şartlarda nasıl yaşanılabileceğini kendi içlerinde çözmeye çalışıyorlar. Öyle zor geliyor ki onlara. Onların içinde olduğum için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum.
Gelelim asıl konumuza. Okula başladıkları ilk yıldan itibaren ve hatta bazen okula başlamadan çocuklara kitap sevgisi aşılarız, kitap okuma alışkanlığı kazandırmak isteriz. Güzel ve örnek bir davranış olarak onları yüceltiriz ki iyi bir şey olduğunu kavrasın ve bunu alışkanlık olarak devam ettirsin.
Kâğıdın tarihine gelip birkaç bilgi verirsek eğer; ortaçağ başlarında Avrupalılar kağıt üretmeyi bilmiyorlardı. Ve yazı yazmaları gerektiğinde, taş, tahta, kil üzerine yazıyorlardı. O dönemde Çinliler ipekten, Türkler ise pamuktan kağıt üretebiliyorlardı. Ancak Avrupa’da kağıt ve ipeğin pahalı olması nedeniyle az kullanılıyordu. Giderek ucuzlayıp, çoğalan kağıt böylece bir çok kişinin kullanmasına olanak sağladı.
Eskiden kısıtlı kağıt üretimi, şimdi sokağa atılmasında sakınca görülmeyecek kadar bol. Bir dönemin vazgeçilmezlerinden kağıt şimdilerde yerini ekrandaki klavyeye bağlı kağıtlara bıraktı.
Okumaktan keyif aldığımız kitaplar da acaba gün gelecek de hayatımızdan çıkacak mı? Şimdiden tohumlarını gördüğümüz e-kitaplar mı artık bizi bilgilendirecek. Eskiden verilen bir ödevi ya da öğrenmemiz gereken bir bilgiyi ansiklopediden yararlanıp bulurken, şimdiki adres belli: internet. Çoğu kişi fazlalık yapıyor, kalabalık ediyor gerekçesiyle yavaş yavaş evlerinden çıkarmaya başladılar bile ansiklopedileri, kitapları. Gün gelecek kitap da tarih mi olacak?
Unutulmamalı ki, eskiden hayal diye gülünüp geçilen çok şey şimdi elimizin altında birer oyuncak. Kitaplar ölüyor mu, kitapları öldürüyor muyuz? Elimizdeki bize ait kitaplar gün gelecek antika değeri görecek belki de. Bizden sonraki kuşaklar, meraklı gözlerle, eskiden bunları mı okuyorlardı yani diye şaşkın bir ifadeyle birbirlerine soracaklar belki de. Tıpkı şimdiki gençlerin nasıl yani elektrik yok muydu eskiden? Televizyonda mı? İnternet hiç yoktu öyleyse diye şaşırmaları gibi.
Eskimiş bir kitabın sayfasına yerleşen kendine özgü kokusunu içime çektikçe çekerim. O kokuda emeğini hissederim yazarın ve bir okuyucunun kitabı bitirmekteki heyecanını. Huzur bulurum. Bir gün yok olacak mı sahiden bu güzelim kitaplar, kağıt tomarı diye kendime dönüp tekrar sorarım. İnanmak istemediğim cevabı almaktan korkarım çoğu zaman. Ya yitip giderse hayatımızdan, ya kokusunu içime çekeceğim kitaplar yok olursa raflarda.
Velhasıl sevgili dostlar, kitap kültürümüz tozlu rafa mı kalkıyor, biz sahip çıkmak için zamanın bizden daha inat yönüne mi karşı çıkamıyoruz bilmiyorum ama ben kitapların geleceği hakkında kendi adıma endişe duyuyorum. Diliyorum kitaplar bizim hayatımızda ve diğer kuşakların yaşantısında hayat bulmaya devam eder.
Mutlu yarınlar temennisiyle…