Gençlere “çok okuyun”, “okumak iyidir” şeklinde cümleler kurulduğu için olur olmaz şeyleri okuduklarına çokça şahid oluyoruz. Usûlsüz vusul olmadığı için de o okuma biçimi akıl karışıklığına, şüpheciliğe, fikrî saplantı veya sapkınlığa, kendi değerlerine düşmanlığa, hâsılı iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edememe gibi bir neticeye götürüyor.
Gençlerden zaman zaman okuma listesine yönelik mektuplar alırım. Mektup dediysek eski mektuplar değil elbet. Sanal olan cinsten…
Ayrıca çeşitli zeminlerde zaman zaman okuma listeleri yayınlanır. Biz de geçmişte ‘okunacak kitaplar’ şeklinde yazılarımızın altına benzer şekilde kitap adları koymakta idik. Bugün için söylenmesi gereken en iyi cümle, “kitabı değil müellifi okuyun!” Pek çok kişi bu cümle karşısından şaşırıyor. “Müellifi okumak da neyin nesi” diye soruyor. Kimisi de müellif kelimesini daha önce hiç duymadığı için kitap adı sanıyor ne yazık ki.
Elbette bu cümle de herkes için değil, henüz testiyi doldurma döneminde olanlar ya da kısmen de 40 yaş altındakiler için geçerli bir tavsiye.
Gençlere “çok okuyun”, “okumak iyidir” şeklinde cümleler kurulduğu için olur olmaz şeyleri okuduklarına çokça şahid oluyoruz.
Usûlsüz vusul olmadığı için de o okuma biçimi akıl karışıklığına, şüpheciliğe, fikrî saplantı veya sapkınlığa, kendi değerlerine düşmanlığa, hâsılı iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edememe gibi bir neticeye götürüyor.
KILAVUZUNUZ KARGA OLMASIN
Unutulmaması gereken şey kitabın bir kılavuz olduğudur ki, kılavuzu karga olanların burunlarının neye âşinâ olduğu da mâlumdur. Bu durumda okuyucunun yani kārînin hayırlı bir neticeye ulaşabilmesinin yegâne yolu doğru bir kılavuzla yola çıkmasına bağlıdır.
Kārîyi / okuyucuyu bir toprak testi olarak teşbih etsek, dışı kupkuru olan testinin boş olduğunu hemencecik anlarız değil mi? Buna mukabil içine bal doldurulan testiden bal, şarap doldurulandan şarap, temiz su doldurulandan temiz su, kirli su doldurulandan da kirli su sızacağına göre, burada mühim olan şey, boş testiyi neyle dolduracağımızdır.
Birinin çıkıp, ‘doldursun da ne olduğunun ehemmiyeti yok, vakti gelince ayrıştırır’ biçiminde kuracağı bir cümlenin nasıl bir neticeye götüreceğini bilmek için ârif olmaya gerek yok.
Bulunan her şey içine atılan bir testideki kirli ile temizi, iyi ile kötüyü ayırt etmek şüphesiz ilim ehlinin bile içinden çıkabileceği bir şey değildir.
BU KİRİ 7 DÜVEL TEMİZLEYEMEZ
Zira öyle kirler vardır ki, bulaşmaya görsün, yedi düvel bir olsun onu temizleyemez.
Mesela müteveffa Yaşar Nuri doğru örnek olsa gerektir. Kendisinin ‘âlim’ olduğundan şüphe yok. Ancak ilmi onu deizm putperestliğine sürüklemekten kurtaramadığı gibi, bazı kişilerin de kendisi gibi yoldan çıkmasına sebep olmuştur.
Diyanet İşleri’nin bazı eski başkanları ile bir takım tarihselci ilahiyatçıların kılavuzu durumunda olan Prof Nasr Hamid Ebu Zeyd adlı Mısırlı sapkın bir kişi var.
3-7 Mayıs 2000 tarihinde Ankara’da ‘Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası’ düzenlenir. Konuşmacılardan biri de, “Ebu Zeyd” adlı fâsıktır ve şu cümleleri kurar burada:
“İlahiyata ve felsefeye başvurarak; Kur’an’a, Sünnete, İslâmî düşünceye eleştirel bir şekilde yaklaşmayı düşünmemiz gerekiyor. Sahip olduğumuz Kur’an düşüncesi, Kur’an’ın Allah’ın sözleri olduğudur. Ancak yeniden mercek altına alınmalıdır. Yani yeniden gözden geçirilebilecek bir metindir. Sonsuz Kur’an denen kavrama artık son verilmeli. Peygamberin kim olduğu, sadece Kur’an-ı alan ve ifşa eden bir âmil mi olduğu sorusu. Ya peygamber değilse? Gerçekten burada yazılanlar Allah’ın sözleri mi, tarihi anlatan sözler mi olduğu sorusu. Arapça ve Arap kültürüne hitaben… Farz edin, peygamber Hintliydi, o zaman Hindistan kültürünün yansımalarını beklerdik. Çünkü Allah insanlarla kültür yoluyla iletişim kurar. Kur’an’ın sıralaması, sureleri de, Mekke ve Medine ayetlerinin birbirine karışık şekilde yer alması, Surelerin yeniden düzenlenmesi. Kur’an üzerinde, tarihini inceleme yoluyla çalışma şansı verin. Böylece Kur’an’a eklenen yenilikleri ve düşünceleri bulabiliriz…” (Prof. Dr. Nasr Hamid Ebu Zeyd, Uluslararası Avrupa Birliği Şûrası Tebliğler ve Müzakereler, s. 440-442, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. 2000)
“Kur’an bize yeterciler”in, tarihselcilerin, bir takım modernist kafaların öve öve bitiremediği bu sapığı tanımadan kitaplarını bir gencin okuduğunu düşünün.
Zira onun kitapları ülkemizde de sözde “dindar” yayınevlerince basılıyor. Bu ḫannāsın adı, Müslüman adı. Kitabın adı veya konusunu beğendiği için henüz fikir ve düşünce zemini güçlendirilmemiş bir genç, bu sapkını okusa ne olur? Şüpheye düşmez mi? Hatta yoldan çıkmaz mı?
Bunun bir garantisi hiçbir zaman yok, olamaz da!
GENÇ KĀRÎLERE BİRKAÇ OKUMA TAVSİYESİ
Bu nedenle okuyucuya özellikle de genç kārîlere birkaç okuma tavsiyesinde bulunmanın isabetli olacağı kanaatindeyiz. Şöyle ki;
■ Her iş gibi kitap da ne olursa olsun besmelesiz, mecbur kalmadıkça abdestsiz okunmamalı! Her defasında okuduklarımızın bizi şerre götürmesinden Allah’a sığınılmalı!
■ Konusu ne olursa olsun müellifini/yazarını ve hatta tercüme ise mütercimini tanımadan hiçbir kitap okunmamalı!
■ Önce müellifi araştırın! İnancı nedir, siyasi düşüncesi nedir, yani “bu yazar kim” suâlinin cevabı kafanızda kesin bir şekilde netleşmeli.
■ Bir yazarı/müellifi araştırma süreci bazen bir kitap okumaktan daha fazla bilgi edinmenizi bile sağlayabilir.
■ Unutmayınız ki, yeni aldığınız pırıl pırıl çelik bir çaydanlığa koyduğunuz her su her defasında bir miktar kireç bağlayacaktır. Bir müddet sonra ise çaydanlığınız tanınamaz hâle gelecektir. O tortuyu neyle temizlerseniz temizleyin ilk hâlini asla yakalayamayacaksınız!
■ Her ne okursanız okuyun yazarının dünya görüşü ve inancını bilerek okuduğunuzda beyniniz kitaptaki bilgileri kesin olarak değil, şüpheli yani teyide muhtaç bilgi olarak kaydedecektir. Bu da ifsad edilmenizin, saptırılmanızın önüne önemli ölçüde geçecektir.
■ Bütün gençlerin döne döne, üstelik her yıl mutlaka tekrar ederek okuması gereken ilk konu Siyer-î Nebî olmalıdır. Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in hayatını bilmeyen, sindirmemiş hiçbir kimse doğru bir iş yapmış olamaz. Aksi durum, bozuk saatin günde bir kez doğruyu göstermesinden öteye gidemez.
■ Her ne meslek seçerse seçsin, kişi mesleğinin fıkhını öğrenmemiş ise, abdest almasını ve namaz kılmasını bilmeyen Müslümandan farklı olamaz. Tüccar ticaretin, siyasetçi siyasetin, doktor tıbbın, mühendis hendesenin fıkhını her şeyden evvel öğrenmek zorundadır.
■ Usûl her şeyden önce geliyorsa (ki öyledir) usûl kitapları ve itikat kitapları evvela okunmalıdır.
■ Sahabe-i Kiram’ın hayatı -bir kitabın adı olarak da ‘Hayat’-üs Sahabe’- mutlaka okuma sırasının en başlarında olmak zorundadır.
■ Tarih bilmeyen, gelecek inşâ edemez. Muteber tarihçilerin eserleri de ihmal edilmeyeceklerin başındadır.
■ Ne iş yaparsanız yapın dünya siyaseti olmazsa olmaz. Zira artık siyasî olmayan hiçbir dal kalmamıştır.
■ İnsan için sıhhatten önce hiçbir bahis yoktur. Bu yüzden Müslümanca beslenme, modern çağın gıda ifsadı bilinmesi gereken elzem bahislerdendir.
■ Rakibini tanımayan her takım sahada yenilmeye mahkûmdur. Düşmanını tanımayan ordu da, siyaset de, şahıs da böyledir. O halde garbı da, şarkı da bileceğiz.
■ İmam-ı Gazali’nin her eseri ve hassaten İhyaû Ulûmi’d-Din’i okumadan kitap okudum saymamalı kimse kendini.
■ Oryantalistlerin/Şarkiyatçıların kitaplarından her şartta uzak durulmalı.
■ Ehl-i Sünnet ile derdi olanların, İslam’ın her hangi bir cüzü ile ilgili kitaplarına el sürülmemeli!
■ Müslüman filozofların eserlerini okumadan asla Batılı felsefecilerin kitapları okunmamalı!
■ Okunacak çok şey var ve bu yüzden her kitap tepeden tırnağa okunmaz. Yazarın gevelediği, tekrarlara düştüğü, emin olmadığı bahisleri atlayın. Kitap okurken mutlaka özet çıkarın, notlar alın, yazarı eleştirin ya da beğenin. Bunu da notunuza ekleyin!
■ Renkli kalem kullanın. Mesela en mühim noktaları bir renkle, ikincil öncelikleri ikinci renkle, isimleri üçüncü renkle işaretleyin, sarsıcı cümlelerden bir ok çıkarıp beğeni veya eleştirinizi not edin. Bu geri dönmeler, tekrarlar ve başka amaçlı istifadelerde işimizi kolaylaştıracaktır.
■ Türkçesi kötü, uydurukça kelimeler kullanan, kelime haznesi zayıf, Hz Peygamber ve Sahabesinin herhangi biri ile tasavvufla, Osmanlı ile derdi olan müelliflerin kitaplarını asla okumayın! Ehl-i Sünnet görüntülü Vahhabi ve Şii eserlerine dikkat edin!
Netice itibariyle kitaptan önce müellifi tanımak zorundayız. Kitabı değil müellifi okuduğumuzda beynimiz, kalbimiz ve zihnimizde lekeler oluşsa da büyük bir kireç bağlama, çölleşme ve çoraklaşma olmayacaktır. Bizi tevhide götürmeyen her kitap çöptür!