Kışlık odun için ağaçlı yola saptılar. Üç oduncu arkadaşa, yeni tayin olan öğretmen de eşlik ediyordu.
Bulutların hareketlenmesi kararmaya başlamasına karşılık öğretmen yarını beklesek olmaz mıydı? Diye sordu. Odunculardan biri, bu yöre sizin bölgeye benzemez, güneşli bir hava düşünüyorsan, altı ay bekleyeceksin, dedi.
Oduncunun diğeri, güneş bir aydır bulutlarla pazarlık yapıyor. Yine de arada yüzünü göremiyoruz, dedi.
Orman içerisine girdiklerinde ağaçlı yol sessizliğini sürdürüyordu. Çizmelerinden çıkan hışırtı, ağaçlar arasına yeni nağmeler gibi yayılırken, sessizliği bir kuş daha bozdu. Kuş keyfinden ötüyordu. Öğretmen ağaçlara özellikle ladinlere hayran kaldı. Ladin ve orman gülü hâkim bitki örtüsüydü. Arada diğer çam ağaçları da vardı.
Vadiye kadar kırık veya ayakta kurumuş ağaca rastlamadılar. Vadiye yöneldiklerinde kuşun sesine su eşlik ediyordu. Suyun kenarında rastladıkları mantarı topladılar. Karşıya geçtiler. Karşı yakada uygun ağaç bulmak için de farklı yönlere dağıldılar.
Öğretmen ladinlerle ilgileniyordu. Odunculardan birinin ıslığı üzerine bir araya geldiler. Önlerinde büyük bir ağaç kırılmış yatıyordu. Ağacın altından bir ses geliyordu. Hava iyice kararmış yağmur başlamak üzereydi. Ağacın altındaki çukur, toprağa eşilmiş bir yabani inine aitti. Bu ses yabani hayvan yavrusuna uygundu. Yuvaya ağacın altından, yol yapılmıştı.
Yuvaya birlikte yaklaştılar, köpek yavrularına benzer sesin Kurt canavarına ait olduğuna karar verdiler. Ağaç yuvanın ağzını kapatıyordu. Canavar gelir diye de çekiniyorlardı. Ağacı kök ve bir metre gövdesinden kesip yuvanın önünü açtılar. Yavruları dışarı çıkarttılar. Odunculardan biri poşetle su alıp geldi. Yavruları içirdiler. Yuvalarına kuru yaprak serdiler ve yavruları yerlerine yerleştirdiler.
Oduncular ağacı bölerken, birimiz evden gidip süt alsın. Biberon da bulun ki sütü içirelim. İki saat sonra oduncu sütü ve biberonuyla geldi. Yavruları dışarı aldılar ve kucaklarında sütlerini içirdiler.
Bir gün sonra da gidip yavrulara tekrar sütlerini içirdiler. Suyunu verdiler. Yuvalarını düzenlediler. Anaları akşam gelmemişti. Bunun üzerine çevreyi aramayı düşündüler. Yüz metre ilerde, bir hayvan sesiyle irkildiler. Yaklaştıklarında ana ağacın altında yatıyordu. Ellerinde ne varsa bıraktılar ve hayvanın yanına yaklaştılar, ayaklarından ikisi kırıktı. Ladin dallarından sedye yaptılar ve hayvanı üzerine yatırdılar. Yuvaya taşıdılar. Kurt, ev köpeği gibi hiç ses çıkartmıyordu.
Öğretmen “Acısı çok” dedi. Getirttikleri sütü ağzına boşalttılar. Kırıklarını temizlediler. Su verdiler ve eve döndüler.
Kasabadan veteriner hekimi alıp yuvaya geldiler. Hekim ana hayvanın ayaklarını bağladı. Yarasına krem sürdü. Ayrıca ilaç verdi ve ağrı kesici iğne yaptı. Yuvanın önü başka yırtıcılar zarar vermesin diye düzenledik. Getirdiğimiz eti anaya, sütü de yavrulara verdik. Yarın gelmek üzere eve geri döndük. Bu arada canavar hiç sesini çıkarmıyordu.
Ana ve yavrularını, kar yağana kadar et ve süt ile baktık. Ayrıca rastladığımız avcıların vurduğu domuz yavrularını da yuvaya taşıdık. Böylece kurt sağlığına kavuştu.
Baharda akşam yuvalarına gelen üç kurtlar, bizlerle oynamaya başladı. Her defasında bizlerden yiyecek bekliyordu. Yine bulduğumuz domuz yavrusunu getirdik.
Yavrular büyüdükten sonra ana onları bıraktı ve yuvadan ayrıldılar.