Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Kollarını aç___________________ Sevgiye başlangıcım ben…
Yazmak âşık olmak isteyen, fakat bunun için nasıl âşık olunacağını öğrenmeye çalışan bir insanın hazin durumunu andırır. Nasıl ki insan âşık olacağı kişiyi seçmez seçilir, aşkın içine girmez düşüverirse, edebiyatın da hayattaki yeri aynı şekilde benzerdir.
İki çakıl taşının birbirine sürtünmesi gibi insan içindeki hakikatle temas eder. Sonra ateş onu öylesine sarar ki boğulmamak, yanmamak, kaybolmamak için yazmaya başlar. Aşkta olduğu gibi ya yanıp kül olur kendi ateşinde, ya da eriyip başka bir şeye dönüşür içinde.
Dostlarım; henüz yukarıdaki yazmış olduğum birkaç cümle satırdan sonra asıl konuya geçmeden belirtmek isterim ki, aşağıda ki yazı, herhangi bir amaca yönelik, şaşırtıcı ya da öğretici değildir. Yazmak ihtiyacının doğmasından ötürü, bu ihtiyacın nedenlerini -kendi kendine- sorgulama düşüncesinden yola çıkılmıştır.
KISKANIP MUTLULUK PARÇALAYANLAR
Bazı insanlar vardır ki yalnızca ispatlama çabası içine göstermelik olarak bazı şeyler yaparlar.
Aslında samimi değillerdir, sadece herkesin yaptıklarını bilmesini isterler. Nadir rastlanan, bazen de rastlanamayan, adeta istiridyenin içinde saklanan bir inci olan insanlar da vardır. Bu insanlar yaptıklarının yanında yalnızca gölge olmak isterler. Hatta bazen yaptıklarını kabul etmezler.
Bazı olaylar seni mutlu eder, bu senin mutluluğundur başkasının değil. Ama bazıları senin o andaki bu mutluluğunu söz ve hareketleriyle gölgelemek ister. Bu hareketler Yaradandan dolayı yaratılanı sevmeyi bilmeyenlerin zihniyeti…
Sorunun kendinde olduğunu anlamayanlar, çözümü; başkalarının huzurunu, mutluluğunu bozmakta bulur…
Ama mutluluğumu çekemeyen, huzurumu bozmak isteyen insanların hakkımda ki düşünceleri hiçbir zaman umurumda olmadı. Dün de bugün de… Ve gelecek günlerde de olmayacak…
“Mutluluk gökten zembille inmez. Hak etmesini bilenler içindir”
Hani derler ya ”Çok kıskanma ne olur, daha çok çalış, senin daha çok olur”
Birisinin uğraşısını, başarıya yönelik çalışmasını kıskanıp, kösteklemek bu ülkeye zarar vermektir.
Eğer birisini bu çabasında senin gördüğün bir eksik varsa ona yardım etmek öğretmek demek ülkemizin güzel ve başarılı geleceği için olacaktır…
Kıskanmak, kıskanılmak o kadar çok boyutlu ki…
Kıskançlığı yenmek, her babayiğidin harcı değil. Başarabilene ne mutlu!
Kıskanılmayan, yok gibi çevremizde. Hemen herkes, herhangi bir sebeple birisi ya da birileri tarafından kıskanılıyor.
‘Çingen, çingeneden köy kıskanır(mış)’ atasözümüzde belirtildiği üzere kıskanmak, bizim için kaçınılmaz. Kıskanmanın dengesini bulabilmek de çok zor.
Kıskanmamak için o kadar çok sebebimiz var ki.
Kıskanmadan da başarılı olunuyor, kıskanmadan da mutlu olunuyor, kıskanmadan da huzur var. Kıskançlığı törpülemek, ruh sağlığını da düzen koyuyor üstelik.
Herkes gerekçesini ortaya koyarak görüşünü söyleyebilir. Herkes sadece işini yapsa başkasının yapacağı bir şey kalmaz.
Hayat, başkalarının sahip olduklarını kıskanmak değil, kendi zenginliklerinle mutlu olmaktır.
Az ile yetinmeyi bilmek özenti ve gösterişlerden uzak, kendisi olabilmeyi başarmak, mutluluğun hâlâ en temel belirleyicisi olarak bilinmektedir… Paranın ve ekonomik gücün, güzelliğin, göreceli değerler olduğunu unutmamak gerek. Yalnız başına asla ve asla mutluluğun belirleyicisi değildirler.
Kıskançlık dünyadaki suçların ilk sebebidir ve son da olmayacaktır.
Ve Allah kıskançlıkla iş tutanların, etrafındaki insanların hayatlarını bu yüzden darmaduman edenlerin ve sırf hasedinden dedikodu çevirenlerin kendi katında beş para etmediğini iblis üzerinden anlatır.
Ve iblis gibi ilim sahibi bir varlığın sırf kıskançlığın açtığı kötülükler silsilesiyle nasıl cennetten mahrum edildiğini gözler.
Kur’an kıssaları öyle hikâye olsun diye anlatılmamıştır. Her birinde kalbin gözüyle okunması gereken hikmetler barındırmaktadır.
Şimdiye kadar ki okumalarım bana şunu söyler:
Her insanda var olan az veya çok ‘kıskançlık duygusunu’ terbiye edemeyen insan hiçbir konuda kendini terbiye edemez.
Bir kulda güzel bir haslet mi gördük ya da ona ikram edilen nimetler mi gördük; “Maşallah Allah ne güzel ikramlarda bulunmuş daha da güzelini nasip etsin” sözünü dilimize pelesenk etsek daha güzel olmaz mı?..
“Bazen evin bir köşesinde kendi başına takılan, ayağına küçük gelen bir çift terliktir bazılarının yokluğu.
Gözüne çarpar bir an, düşünürsün…
Düşünmekten öteye geçer, alır masanın üzerine koyarsın.
Tozlarını ıslak bezle alırken, ilgisizliğin için özür dilersin.
Kahve fincanının tam önüne koyarsın, kahveni içmek için elini uzatmalarının ve fincanı tutmanın periyodlarında bakarsın onlara.
Sonra konuşmaya başlarsınız ibraz ettiği yoklukla, farkında olmadan.
Sorarsın, cevap beklersin, susar…
Sorarsın, cevap beklersin, susar…
Sorarsın, susar,
Sorarsın, susarsın..
Oysa en basitten başlamışsındır sorularına, basitlik içeriyordur en zor soruların.
Sinirlerin bozulmaya başlar bir süre sonra çünkü kahve içilmeyecek kadar kötü değildir.
İkramı red, sinir bozucu olabilir bu gibi ortamlarda, bilinmelidir.
Kızdığını anlar.
Sorar, cevap vermezsin.
Sorar, cevap vermezsin.
Sorar, susarsın..
Bir çift terliği kâle mi alacaksın?..”
Hiçte kâle almam… Dün de bugün de almadım… Ve gelecek günlerde de almayacağım…
Dostlarım;
Bütün mahlûkatı yaratan Rabbimiz, kerem ve cömertlikte eşsizdir. O’nun bizlere ihsan ettiği nimetler saymakla bitmez. Aldığımız nefesten, içtiğimiz suya; yediğimiz lokmadan, harcadığımız zamana, her şey O’nun bizlere lütfudur. Aklımız, gönlümüz, sevgi ve merhametimiz, birbirimize olan muhabbetimiz hep O’nun bizlere ikramıdır.
O halde bize ömrümüzü, türlü nimetleri, hâsılı varlığımızı bağışlayan Allah’a ne kadar şükretsek az değil midir? Rabbinin bunca nimetini görmezden gelerek, insanın sorumluluklarını ihmal etmesi ve başıboş bir hayat sürmesi hiç insana yakışır mı?..
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Mutlu, umutlu, sağlıklı, acısız, gözyaşsız güzel bir hafta dilerim. Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#