Çoğumuzun aklına önce üreme ile ilgili bir sorun gelir. Doğrudur, kısırlık teşhisi her alandaki üreme sorunları için geçerlidir.
Mesela dünyadaki tekellerin daha fazla para kazanabilmeleri ve üreticilerin kendi tohumlarını üretemeyerek tekellerin eline bakmalarını zorunlu kılan tohumlar, toprağın verimini düşürmekle kalmıyor, üreyemediği için genel tabiriyle kısır tohum olarak adlandırılıyor.
Kapitalizmi anlatmak için kısır tohumlardan güzel örnek mi var? Küreselleşme, güce ve sermayeye sahip olanlar, ellerini dünyanın her yerine rahatça atabilsin diye tasarlandı ve küreselleşmenin yumuşacık ellerinde büyüyen kapitalizmin en büyük destekçisi de üretkenliğin içerisindeki “Kısırlık”.
Fakat bizim kısırlık terimini en çok kullandığımız alan, insanlardaki kısırlık problemi. En basit ifadesi ile bin bir türlü faktörden dolayı üreme için yeterli olunamaması durumuna kısırlık deniyor.
Kısırlık, insanların var oluşundan beri yaşandı elbet ama ne yazık ki artık kısırlık için eskisinden daha fazla dış faktör sayabiliyoruz. Sebebini tıbbın eskiye nazaran daha fazla teşhis yapabilmesine de bağlayabilirsiniz lakin bu durum kısırlık yaratan çevresel faktörlerin giderek arttığı gerçeğini değiştirmiyor.
Ne yazık ki bilimin “Buluş” dediği yenilikler bazen bize pek yaramıyor.
Deva, şifa, bereket diye üretilen birçok ilaç, tohum ve benzeri dâhice buluşlar gelecekte bizleri o an için tahmin edilemeyen sorunlarla yüz yüze bırakıyor.
Tıpkı Cumhuriyet tarihimizdeki en büyük düşünce kısırlığını çekiyor olmamız gibi…
Bir kesim çok yakınır, 80 sonrası gençlik apolitik, ilgisiz, kayıp diye. Haklılar.
80 darbesi de acıları dindirmemiş miydi, memlekete bolluk, bereket getirmemiş miydi? Getirmez mi…
Fakat bugün bakıyoruz ki o dertlere deva, halka şifa diye sunulan darbe ve devamındaki bolluk aslında kısırlık getiriyormuş.
İslamcı kesim yıllardır aynı hedef ve eylemler dahilinde içine kapanık olarak hareket ettiği için kökte çok büyük sallantılar yaşamadı. Bu dönemi beklediklerinden daha büyük karla atlattılar, yalan yok, devlet desteği de gördüler. Düşünce kısırlığı yaşanan meydanların en başarılı pehlivanıdırlar.
Gelen düzen kendi düzenleri olduğu için Liberaller aldı başını yürüdü, birbirlerinin üzerine basmadan yükselemeyeceklerini bildikleri için kültürel birikimi ve halkın ufkunu açmak peşinde koşan değil, iş peşinde koşan kazandı.
Peki ya sol? Düşünce kısırlığı yaşanan meydanların yenilmeye doymayan pehlivanı, Derin suların cesur yürekli denizcileri…
Artık sosyalizm de kalmadı ya, sosyal demokrasiyi yürütebilecek ortamı sağlayabilmek için yegane gereksinim olan ulusal değerleri koruyabilmek adına Türkiye’deki sol, hayatını ulusalcılık adı altında idame ettiriyor. Kimse inkar edemez ki sosyal demokrasi sadece düşünsel olarak değil söylemlerinde de görülmemiş bir kısırlık içerisinde.
Peki, kısırlık nasıl atlatılır?
Kısırlığın aksiyle: Üretkenlikle.
Yani toprağa henüz kısırlaştırılmamış tohumlar ekmekle. O gencecik fidanları büyütmek adına, don, fırtına, kar, sel, artık her ne kadar felaket varsa hepsinden korumaya çalışarak atlatılabilir. 68’li olmakla, 78’li olmakla, kendilerini tehlikeye atmakla övünenlerin çoğu, serbest atış yapabildikleri koltuklarında otururken, bugün tehlikedeki gençleri korumak için kıllarını kıpırdatmamaktadırlar.
80 sonrası gençlikten yakınanlara bakın, çoğu sosyal demokrat. Bugün ülkede en büyük kaygıları taşıyanlar, yine sosyal demokratlar.
Neden?
Ben teşhisi koyayım: Tecrübelerle övünmekten vazgeçiniz, övünülecek bir şey varsa tecrübelerinizin başkalarına olumlu şekilde aktarılarak işe yarayıp yaramadığıdır. Herkesin hataları olabilir, önemli olan büyüyen fidanı afetlerden kurtarabilmek, onlara su verebilmek, fikir ve tecrübelerle besleyerek kısırlığı giderebilmelerini sağlamaktır. Söyler misiniz gazete köşelerinde, mecliste, yüksek karar mekanizmalarında kaç genç sayabilirsiniz?
Kısır tohumlardan elde edilen mahsulden tohum alınamayan bir tarla ne kadar verimli olursa olsun boş kalmaya mahkumdur. Onun için nadide bulunan bu gençleri kısırlaştırırsanız siz de aç kalırsınız.
Canımın içi Prof. Dr. Türkel Minibaş’ın dediği gibi: “Bizler başaramadık, size güzel bir ülke bırakamadık, sizin işiniz çok zor, artık tüm yük sizde”
Peki ya ipler kimin elinde?