Herkesin kendine göre bir Doğan Tarkan’ı var kuşkusuz, benim için de öyle. Onu ikimizin de sürgün olduğu yıllarda Yurtdışında tanıdım. Bizim gibi yanıt arayanlarla, yıllarca sosyalizmin sorunlarını tartıştık ve çok yakınlaştık. O benden önce döndü Türkiye’ye, bıraktığı yerden demokrasi mücadelesine katıldı. Kimileri onun özgürlükçü sosyalizm anlayışını yakın buldu kendini, kimileri daha uzak durdu. Ben yakın duranlardandım.
Kürtlerin özgürlük mücadelesini koşulsuz destekledi Doğan, 28 Şubat Darbesi karşısında dik durdu. Başörtülü kızlarımız okullara alınmayıp hayatları karartılırken tereddütsüz yanlarındaydı. Homofobiye, islamofobiye, cinsiyetçiliğe, milliyetçiliğe hiç prim vermedi. Stalinist barbarlığı sosyalizm diye sunmak isteyenlerin karşısında durdu, özgürlükçü sosyalizmi savundu. Kemalizm’de sol adına keramet arayanlardan olmadı. Sosyalizmin unutturulmaya çalışılan enternasyonalist karakterini hep öne çıkardı. Kürt sorununa bu enternasyonalist pencereden baktığı için politik tutum takınırken hiç tereddüt yaşamadı. Ermeni soykırımının başlangıcı olan acılı günün, 24 Nisan’ın Türkiye’de anılması için başı çekti, onun önemli katkısı sayesinde o acıyı bu topraklarda da paylaştık.
Sol içi şiddet bu toprakların baş belasıydı, Doğan ne bu belaya bulaştı, ne de çevresinin bulaşmasına izin verdi. Politik ortamın toz duman olduğu anlarda iyi bir kılavuzdu, sakin tahlilleriyle önümüzü ışıtır, yol bulmamızı kolaylaştırırdı. Sıkı bir devrimci marksistti, ama herkesin kendi gibi olmasını beklemezdi, demokrasi mücadelesinde anlaştığı arkadaşlarıyla aynı parti içinde sorunsuz çalıştı, özgüven, alçakgönüllülük ve toleransı aynı anda barındırıyordu kişiliğinde. O nedenle olsa gerek, kimse için örgüt şefi olmadı.
Yine “at izinin it izine karıştığı” bir dönemden geçerken, yeni bir seneye başlarken bırakıp gitti bizi. Onun sıcak gülümsemesinden, serinkanlı politik analizlerinden mahrum giriyoruz yeni seneye. Sevgiyle ve özlemle anacağız, yerinin hep boş kalacağını bilerek.A