1999 Büyük Marmara Depreminde İstanbul’daki evimiz ağır hasar almıştı.
Namussuz müteahit, temeli yumuşak killi toprağa atmış olduğu gibi 3,5 yükseklikteki alt kat dükkanlarının yukarı kata olan bağlantıları demirleri atmamış, tuğla ile örmüştü.
Deprem sonrası yapılan teknik kontrollerde tüm temel kolonlarının içleri kum gibi boşalmış olduğu tespit edilmişti. Ayrıca temel kolon pabuçları tam 25 cm yukarıdaydı.
Ve ikinci depremde de beş katlı 2 bloktan oluşmuş binamız hem 60 cm kaymış, hem de tam orta kattan ikiye ayrılmıştı.
Artık oturulmazdı o binada.
Zaten kırmızı mühür de vurulmuştu.
Eh bize de yazlık evimize doğru göç yolu görünmüştü.
Aracımıza kışlıklarımızı, kitaplarımızı, özel eşyalarımızı doldurup yola koyulmuştuk.
Direksiyonda ben vardım.
Sol yanımız da ise hüzün vardı.
Artık İstanbul çok gerilerde kalmıştı.
Hem de her ilçesinde anılarımızı naftalinlemiştik.
Bursa’ya vardığımızda İnegöl Köftesi yemeden duramazdık.
Aracımızı park ettik ve doğruca mis gibi “ızgara köfte” kokularının havaya yükseldiği dükkanlardan birine koşturduk.
Yemek sonrası malum wc’ye gittiğimde hepsi doluydu. Biri hariçti tabi… O da engelli işareti olanıydı.
Valla, hiç düşünmeden sıranın yanından kayıp o kapıya doğru ilerledim.
Çantamı askıya asıp bir güzel İstanbul’dan geride kalan doğal sıvıyı da boşaltıp çıkmıştım.
Aracımıza vardığımda 2 çocuğum ve eşim çok sabırsızdı. Bir an önce yola koyulmamızı istiyordu eşim. Akşam olmadan hem de…
Arabanın anahtarı eşimdeydi. Direksiyona bu kez o geçmişti. 30 km kadar yol almıştık ki, benden bir çığlık kopmuştu!
“Ayyy, olamazzz!”
Eşim aracımızı sağa çekip durdu.
“Ne oldu Emine?”
Kalbimin olduğu yeri yumrukluyordum.
“Çantam… Çantam yok!”
“Onu köftecinin tuvaletinde unuttum!”
Eşim de üzüldü.
“Yandık!”
O çantanın içinde 3 aylık maaşlarımız. Toplu emekli ikramiyemiz. 3 burgu, 15 Cumhuriyet Altınımız, 2 yeşil pasaport, ehliyet, tüm kimliklerimiz, vs… Yani hayatımızı kolaylaştıracak tüm haklarımız o çantanın içindeydi…
Eyvah ki, ne eyvah!
Emine Pişiren/Kocaeli
Valla sizin yazılarınızı zevkle okuyorum. Sanırım genelde “yaşamış” değil de “yaşanmış”, yaşanması muhtemel olayları ele alıyor ve dikkat çekiyorsunuz.
Kıssadan hisse.
Eğer değil, yaşamışsanız sormak istiyorum:
O engelli WC’sine giderken engel taklidi yaptınız mı?
Bir de maşallah bir servet saydınız?
Afedersiniz de bunları neden üzerinizde taşıyordunuz?
Bir de dönüp gitmediniz bakmaya “yerindeler mi” diye!