Kırşehir’deydim, 5 yıl önce; belediyenin karşısında, bir çay bahçesinde. Çayımı içerken, gazetemi okurken yanıma biri geldi. Tanıştık, söyleşmeye başladık, bir çay da ona söyledim. Adam “Öğretmenim, tarih öğretmeniyim.” dedi. “Ben de öğretmenim.” deyince konu hemen memleket meselelerine geldi. Nasıl oldu, nereden geldi, bilemiyorum; adam, hemen; “Recep Tayyip ERDOĞAN, Atatürk’ten de büyük.” deyiverdi. Hemem tepki gösterdim: “Neyeymiş o.” diye. Adam, aynen şöyle dedi: “Atatürk, birkaç cephede savaştı, Recep Tayyip ERDOĞAN ise yedi düvele karşı savaşıyor.” Birden tepem attı: “Yok ya, sahi misin, ciddi misin; hangi tarih kitaplarında yazıyor bunlar!” dedim. Sonra devam ettim: “Keşke Yunan kazansaydı, diyen senin püsküllü tarihçin Kadir MISIROĞLU’nun kitaplarında mı okudun bunları! Bir tarih öğretmeni olarak Kurtuluş Savaşını, Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, devrimleri ve tüm bunların öncüsü Mustafa Kemal ATATÜRK’ü böyle mi, bu kafayla mı anlattın öğrencilerine, yıllarca. Adam, biraz itiraz eder ve biraz da diklenir gibi olunca, şöyle dedim: “Hiç laga luga yapma, eveleyip geveleme. Hemen karakola gidelim, oradan da savcılığa; bu söylediklerini orada da söyle.” Adam, çayını bile bitirmeden, hemen masadan kalktı, hızla uzaklaştı.
Bu ülkede işte yıllardır bunlar böyle; tarihsel gerçekleri saptırarak, yalanlarla ve sinsice ilerlemeye çalışırlar. Karşılarında bir itiraz, direniş görmezlerse, ilerlemeye devam ederler. Bir karşı duruş görürlerse hemen birkaç adım geri giderler ama ortamı uygun bulduklarında kaldıkları yerden yürüyüşlerine devam ederler.
İşte Cumhuriyet ve Atatürk’e, bilime ve aydınlığa sıcak bakmayanlar bu günlere böyle geldi: İki adım ileri, bir adım geri.
Bu ülkeyi her alanda bu yıkımın eşiğine getirenler bu ülkenin her yerinde, her ortamda daha fazla ilerleme fırsatı vermeyelim.