Umberto Eco’nun sistemle bütünleşenler (Gli integrati) denilen insanlara, biz koyun diyoruz. Yani toplum kültürü, bunun adı da sürü kültürüne yansıyor. Gerçeği tam anlamıyla algılamamak, anlatılanları ve neyin nasıl geldiğini, yâda ne demek istediğini görememek, bunun dışında da asıl gerçeklerin algılanmasını sağlamak adına yansıtılanları önemsememek. Yani gelen uyarılara anlam verecek imgelerin beyinde tam teşekkül edemediğini anlatıyor. Umberto Eco’nun sistem bütünleşmesi. İşte bunun adına cahil toplum sendromu diyebiliriz.
Ne yaparsak yapalım, bu ülkede artık toplumu bu tıkanmanın ötesinde eğitmenin mümkünü yok. Gazeteler, televizyonlar, anlamsız reklamlar ve saatlerce televizyon başında duyguların sömürüldüğü anlamsız diziler. Şimdi Türkiye’de kent kökenliler diye sınıflandırdığımız toplumu, okumamış olanlar diye ayırmaya da kalksak, sonrasında daha ciddi sorunların da beraberinde gelmesine engel olamayız demektir. UmbertoEco’nun 1964 yılında yazdığı (Apocalittici İntegrati)adlı kitabında. Dünya da gelecekteki bütün felaketlerin yaşanmasında. (Toplum Kitle Kültürünün) çok önemli olduğu anlatılıyordu. Burada anlatılan kitle kültürü (mass culture) Türkiye’de ”Kırsal Kültür”olarak kendini gösteriyor. Kentte yaşasa bile geleneksel köy ve kasaba kültürünün bazı kalıntılarını unutamıyor bu kesim. Şimdi asıl nedenlere koparılmaya bakacak olursak, kentte yaşamak için gelen insanları bekleyen zor yılların adı çıkıyor ortaya. Para kazanma hayalinin kaybolması, imkânsızlıklar içinde çocuklarını okutamamak, işsizlik korkusu, gelecekteki yaşam endişesi, hayat pahalılığı ekonomik zorluklar ve ardı arkası kesilmeyen mağduriyet, asıl para sorununun korkutucu boyutlara gelmesi, mutsuzluk hayal kırıklığı ve sürekli devam edecek olan hayattan insanlardan korkma duygusu. İşte sürekli bir kutunun içine sokup çıkaramadığımız ”Cahil toplum sendromu diyebileceğim gerçek”.
SÜRÜ TOPLUMU GİBİ GÖRMEK.
Ama buraya kadar kısaca anlatmaya çalıştığım gerçeklerin sonunda, ortaya çıkan bu acı tabloyu görmemezlikten gelmek mümkün değil sanırım. Şimdi Türkiye bunu yaşıyor aslında, sisteme hakim olanlar ”KIRSAL KÜLTÜR” yapısını çok iyi analiz ederek, kendi anlayışları ekseninde bir toplum yaratmanın mutluluğunu yaşıyor. Okumamış, eğitimden, sanattan, çağdaş kültür değerlerinden, çok uzakta tutulan bir topluma. Korku Sendromunu da yansıtarak tüm kalan saf duygusal değerlere hakim olmak ve her dönemde belli zamanlarda hatırlayarak mutlu etmeye çalışmak. İşte sonrasında sürü toplumu olarak adlandırılmaya her zaman karşı olduğum bu kitlenin, çaresizlikler deneğitim ve kültürel yapılanma haklarının tıkandırılıp bırakıldığı bir nokta da, ülke gerçekleriyle ilgilenmeyip, sadece yaşamsal korkularını yenmeye çalışma çabası içinde alacağı kararın olumsuz yansımalarını, şimdi bu ülke yaşamıyor mu dersiniz? Neye niçin neden evet dediğini bile bilmeyen, kendini yöneten bir sistemde sadece Başbakanın adını bilen, onun ne dediğini bile anlamayan, konuşamayan, ama sadece Başbakanı konuşan, bir Türkiye.
KORKU SENDROMU
Yargıya güvenin gittikçe azaldığı, polisten korkan, her gece sabaha kadar tedirgin uyuyamayan, düşüncelerini yazmaktan korkan, sanatını ve sanatçı değerini unutan, her şeyden korkan bir toplum sendromu. Atatürk devrimlerine bağlı kalmanın suç olduğunu ve onu sevmenin de yasaklanacağı bir dönemi yakında görecek bu memleket. Koskoca bir memleket, sadece bir Başbakanın dudağının arasından çıkacak iki kelimeye odaklanıyor. Bunu Almanya’da ”HİTLER” yapardı, bunun o dönemden farkı var mı? Cumhuriyete ve tüm laik değerlere. Atatürk devrimlerine, çağdaş demokrasiye bağlı bir toplum gerçeğinden hızla uzaklaşıyor Türkiye. Bu mümkün olabilir mi dersiniz? Ama bana soracak olursanız, Atatürk’ü bile yarın yargılamaya çalışacak olurlarsa bundan korkarım. Beş ay sonra çok önemli bir seçim yaşayacak Türkiye, dilerim sağduyulu Türk halkı, bu seçimde sandık başına gittiğinde, tarihine Atatürk’e cumhuriyete ve onun kazanımlarına sahip çıkar.”Ne mutlu Türküm diyene”diyemeyenlere artık aklınızı başınıza alın, bu ülke sahipsiz değil diyebilmelidir. Her zaman söyleyeceğim ve bıkmayacağım söylemekten.