Bakkal, okullar ve park kırık selvi sokağındaydı. Kısacası kırık selvi sokağı; mahallenin dışa açılan penceresiydi. Kırık selvi sokağını çiğnemeden çarşıya varılamazdı. Onun için, mahallenin yolu kırık selvi sokağıydı.
Sabah nereye acele, ya da gizli gizli nereye koşuyordun. Sözleri selvi sokağının enstantaneleriydi. Yine; okul dağıldı mı? Erken mi çıktınız? Yağmur okula zarar verdi mi? Soruları sokaktan geçen öğrencilere sorulurdu. Pazar kurulduğunda, balıkçıları gördünüz mü? Köy pazarına geçtiniz mi? Bilgileri rahatlıkla pencerenin bilgisi dahilindeydi.
Karşılaştığımız kişinin; kırık selvi sokağı neresidir? Sorusuna her zaman bilmiyorum, diyorduk. Çünkü, köşe başındaki tozdan görünmeyen tabelada sokağın adı yazıyormuş ama okunmuyordu.
Okulda arkadaşlar sokak maçları yapar, biz ise sokakta durup konuşamazdık. Gelen giden kalabalık, sel gibi insanlar bizi köşeye sıkıştırırdı. Ne var ki, bilmeyene yol tarifi çok kolaydı. Tek çıkışı elimizle gösterirdik.
Okuldan sokağa geldiklerinde, adres soran şapkalı iki kişiye, yanlış yeri gösterirler. Fakat şapkalı iki adam, tarif edilen yeri bulamazlar. Geri döner ve selvi sokağa gelirler. Arkadaşı bakkaldan dönerken görürler. Niçin yanlış yönlendirdiğini sorarlar. Arkadaş söylediklerini işitmez bile.
Şapkalılar çocuğun, özürlü olduğunu, fark etmez ve hırpalarlar. Sokak sakinleri, sopalarla şapkalıları kovalar. Kafalarına yedikleri sopalarla ne yaşadıklarına şaşırıp çareyi kaçmakta buldular.
Simit parçalarını balıklara atarak eğlenen çocukları, havuzun başındaki şapkalı adamlar tanırlar. Yanlarına yaklaşır ve çocuğu sorarlar. Arkadaşı; O işitme engelidir, ayrıca iyi görmez deyince yaptıklarına pişman olurlar. Pasta paketini açar ve çocuklara bölerler,
Çocuk olanları annesine anlatır. Annesi yabancıların hatalı davrandıklarını açıklar. Hissi davranmanın yanlışlığı erken açığa çıkar. Sokak savaş alanına döndü. Eğer düşünselerdi öyle mi olurdu, dedi.
Atalarımız, “karanlığa taş atılmaz,” demişler.
Hasan TANRIVERDİ