Okulu bıraktığında üzülmüştük. Yıllar sonra ilçede karşılaştık. “Çile bülbülü bile kocatırmış” sözü arkadaşımız için söylenmişti. Kara kirazı, saçları terk etmiş. Deri kırışıklığı ileri safhaya çıkmış ve bundan yüzü, elleri ve alnı nasibini almıştı. Gözleri içeri doğru çekilmiş ve burnu görünür duruma gelmişti.
Esmer olduğu için Ahmet’e “Kara kiraz” derdik. Belli ki köyün çilesini çekmiş, acılara katlanmış, buna karşılık omuzlarındaki yükü de hafifletememişti.
Bizi görünce gözleri güldü. Mutluluğu vücuduna yansıdı. Yıllar geçti, anlatacak çok şey var. Sizi kirazlı yaylaya bekliyorum. Yaylanın tam zamanı, kirazlar olgunlaştı. Ormandan çıktığınızda sağdaki ilk dam sizi bekliyor, dedi. Fakat vücut dili umutsuz bir dünya, beklemeye değer mi? demek ister gibiydi.
Birlikte parka geçtik, halini hatırını sorduk. İsteklerinden ancak ikisini yerine getirebilecektik. Kara kiraza haftaya kirazlı yayladayız, dedik. Onu yolcu ettik. Kardeşim, insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur dedi. Samimi ve sevecenliğini aynı koruyor, dedi.
Haftaya üç arkadaş hazırlandık ve dolmuşla yaylaya gittik. Yollar bozuk, taşlı ve çamur. Dolmuş zorlanıyor, bir yere geldik inip yürüdük. Yaylayı tarif ettiler. Ha babam, de babam gittik. Ağaçlar arasından güneş ışığı gözümüze vurunca, yaylanın düzlüğüne geldiğimizi anladık.
Sırtımızda çantalarımızla çimene çıktık. Turist gibiydik. Sağa saptık ve kara kirazın evinin önüne geldik. Kapıya çıkmakta olan kara kirazla karşılaştık. Kara kiraz bizi görünce “Bekliyordum” dedi. Kapının önüne kütüklerden oturma yeri yapmış, tam yaylaya has bir görüntü dedik. Çantalarımızı bıraktık ve oturduk. Kirazlı yaylayı üstten izledik.
Eşyalarımızı içeri aldı, “Öyle oturalım” dedi. Üzerinizi çıkartmayın soğuk üşürsünüz alışkın değilsiniz dedi. Kara kiraz, “Hayat beni eskitti,” dedi. Çok dinç olduğunu yayla havasının sağlıklı olduğunu görüyoruz, dedik. Memnun oldu ama pek de inanmadı. Çünkü belli ki, çok zorluklar çekmiş. Çocuklarını okutmuş, bir tek kızı yüksek okul bitirmemiş. Onu nazlı büyüttük. Kendi haline bıraktık. Kendi haline kalan kız ya davulcuya veya zurnacıya gidermiş. Bizimkisi de zurnacıyı seçti. Bize yakın oturuyor, birlikte çalışıyor ve geçinip gidiyoruz. Çocuklarımın biri mühendis diğeri de bankacı oldu. Vilayette çalışıyorlar.
Ormandan odun edip yaylacılara sattığını, ayrıca tahtadan ev gereçleri yaptığını. Külek, yayık, kaşık ve kepçe gibi eşyaları yaylacılara sattığını söyledi. Geçimimi bu şekilde sağladım. İnek besliyoruz, arıcılık yapıyoruz. Hava iyi giderse durumumuz çok iyi oluyor. Her gün sütümüzü fabrika alıyor. Ayrıca tere yağı ve peynir de satıyoruz.
Kara kiraz bahçeye inelim sebzeliğimi ve kiraz ağaçlarını görün dedi. Sebzeliğinde fasulye, lahana ve pırasa yetişmişti. Kiraz ağaçları ise yüklüydü. Kirazı gelip satın alıyorlar dedi. Meyve ağaçlarının kışa nasıl hazırlanacağını öğrettik. Yapılması gerekenleri anlattık çok hoşuna gitti.
Kara kiraz işimi ciddiye aldım. Bugünkü işimi yarına bırakmadım, ihmal de etmedim. Bu sayede çocukları okuttum. Komşularla imece usulü işlerimizi başarıyoruz, dedi.
İki yıldır, yaylacılar tüp getiriyorlar ve odun satamıyorum. Araba yolu yapıldı kap kaçaklarını da getirdikleri için tahta kaplar satın almıyorlar. Yalnız turistik amaçlı eşyalar satabiliyorum.
Kandıra otundan yağ elde edip satıyoruz. Yolların bakımı günlük hayatımızı etkiliyor. Günlük sütümüzü satamasak işlerimiz başaramayız. Kar çok düştüğü için yollar kayıyor kaşlar yıkılıyor. Dağ köylüsü olmak zor, sürekli yaşamak daha da zor. Yabani hayvanlardan zarar görüyoruz. Vurulması yasaklanıyor ve bahçelerimizi perişan ediyorlar. Domuz ve ayılar bizi dinlemiyorlar. Kurtlar domuzları yediği için onların bakımına yardım ediyoruz. Kurtlar olmasa bahçe yapamayız.
Kara kiraz, yaşantısını anlattı. Bizde yaşantımızdan kısaca bahsettik.
Bundan sonra her yazın onun misafiri, kışın da o bizim misafirimiz olacak, diye kararlaştırdık.
Hasan TANRIVERDİ