1/2
Memletimden İnsan Manzaraları 497
KİMDİR, BU HOCA DEHHÂNİ?
Okuyucu mektupları önemli… Değişik, farklı düşünceler ortaya çıkar çünkü. Ama çoğu insan çekinir, korkar; farklı düşüncesini açıklamaktan. Alın teriyle değil de torpille, yardımla, yalakalıkla bir köşe, bir koltuk kapmışsa eğer, ödleğin biridir o. Halk için değil de onu oraya getiren için harcar; tüm enerjisini. O güçlü kişinin her arzusu, kutsal bir emirdir onun için.
O güçlü kişi bir siyasetçi de olabilir, bir toprak ağası, bir bey, ünlü bir zengin de… Hiç fark etmez; o zavallı, o liyakatsiz için.
Ülkemizin her yerinde dün uygulanan buydu; bugün de… Öyle yetiştik hep ve öyle yetiştiriyoruz; çocuklarımızı, gençlerimizi de. Ailede de böyle, okullarda da… Baba ne derse doğru odur; ailede. Annenin, hele hele çocukların itiraz etmeye, farklı bir düşünce ileri sürmeye ne hakları olabilir?
Okulda da kral öğretmendir elbet. O ne derse, aksini söyleyemez kimse! Nitekim camide de imamdan başkasının konuşması yasaktır. “Cennete giden erkeklere 72 hûri verilecek” diyorsa, hayır diyemezsiniz siz. “Pekiyi hocam, kadınlara ne verilecek?” diye ayıp bir soru da soramazsınız.
Köyde muhtar, devlet dairesinde memur, müdür neyse iş yerinde patron da odur. Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan Hatay’a dek geçerlidir; bu kural. Dahası bir yaş büyük abla ve ağabey de en doğru düşünür hep!
Gençliğimden beri “hayır” dedi; benim kafam ve yüreğim bu yaygın anlayışa. 80’i sollayıp geçtim de iki yıl önce, değişmedi yine, bu eski görüşüm. Bu yüzden işte, bana ulaştırılan her iletiyi vermeye çalışıyorum; haftalık söyleşilerimde. Açtım; cep telefonumu yine. İlk karşıma çıkan Hasanoğlan mezunu öğretmen Ahmet Hatipoğlu… Ne yazmış, bakalım:
“Sevgili Öğretmenim!
Yazılarınıza yapılan yorumlarda da bir sihirli el dokunuşu seziliyor. Bunlar pek padişah şakşakçılarına benzemiyor. Güzeli, doğruyu takdirde zirve yaptığı gibi, “Dicle Öğretmen Okulu”nda çalışırken gündüzlü öğrencilere bir öğün öğle yemeği sunabilmeyi düşünemeyişiniz” gibi bir eksikliği, yanlışı, hatayı da gümbürdeyerek yüzünüze haykıran bu tılsımlı ‘elin’, ‘ellerin’ dokunduğu öğrencileriniz…
Bu güzel tablonun en başta gelen mimarlarından biri olarak övüncü ve gururu hak edenlerin liste başısınız. Saygılarımla…”
Kusura bakmayın sakın. İnanın, bu tür övücü sözleri vermek zorunda kaldığım için utanıyorum. Ama iletinin bütünlüğünü bozmamak için mecbur kalıyorum. Oysa eleştiri yorumları okumak daha çok mutlu eder beni.
Şimdi de yaklaşık 50 yıldır Almanya’da yaşayan, orada matematik öğretmeni iken emekli olan Dicle mezunu Necmettin Çivilibal’ı dinleyelim:
-2-
“Sayın Hocam;
İyi ki Dicle’de yollarımız kesişti. Siz olmasaydınız, biz dünya klasiklerini tanıyacak mıydık?
1962-1964 yıllarında Yaşar Nabi Nayır’ı tanıyacak mıydık? Her yarıyıl tatilinde Varlık Yayınevi’nden ısmarladığımız yüzlerce ‘Dünya Klasikleri’ ile nasıl tanışacaktık?
Biz size sebepsiz olarak ‘Hoca Dehhâni’(1) lakabını takmadık. 5. sınıfta ‘Divan Edebiyatı’ konularını bölüştüğümüzde Dehhâni açıkta kaldı. Onu da siz yüklendiniz. Bana da Fuzûli düşmüştü. Tüm bu güzelliklerin yanında bugün kabul etmediğim eksiklikler de vardı:
1958’de Dicle’de benim de içinde bulunduğum sınıfın mevcudu 40’ın üzerinde idi. 1964 Temmuzunda o sınıftaki öğrencilerden yalnızca 18 kişi mezun olduk. Geri kalanların çoğu belge verilerek atıldı okuldan. Hiç kimse sorgulamadı bunu. Ne acı, değil mi?
Koca Dicle İlköğretmen Okulunun 6 kişilik basketbol takımına as oyuncu olarak katılan Behçet Sezen, bilmem hangi derslerden geçerli not alamadığı için kovuldu okuldan. Daha onun gibi kaç arkadaşımız harcandı!
Behçet’le ikimiz, Siirt’in Baykan ilçesine bağlı Minar’da(2) ilkokula başlarken, tek kelime Türkçe bilmiyorduk. Anadilimiz Kürtçe idi çünkü.
Yıllar sonra ben Berlin’de 22 yıl matematik öğretmenliği yaparken, Behçet ne yaptı dersiniz? Ben ondan daha mı zeki idim? Asla!..
Eğitimin amacı sadece matematik, fizik, kimya öğretmek ya da tarih, coğrafya ezberletmek midir? Hayır, hayır!.. Her bireyin, her öğrencinin başarılı bir tarafı vardır. Önemli olan onu bulmak, öğrenciyi o yönde yetiştirmek, o dalda geliştirmektir.
Avrupa ülkelerinde eğitim anlayışı budur işte! İkinci Dünya Savaşında harabeye dönen ülkelerini bu tür bir eğitim sayesinde bugünkü duruma getirdiler.
Biz nerelerdeyiz?
Hâlâ özel okullar, özel hastaneler, özel dersanelerle vakit öldürüyoruz.
Vaktimizi, enerji ve paralarımızı boşa harcıyoruz.
İyi ki hocam oldunuz.
Saygılarımla…”
A’dan Z’ye katılırım; sevgili Çivilibal’ın eleştirisine ve görüşüne.
Hasanoğlan mezunu öğretmen Alaadddin Yücel’den de düşündürücü bir ileti aldım. Onu da gelecek haftaki söyleşimizde vereyim.
Gönülden sevgilerle…
(1) Hoca Dehhâni: 13.ve 14.yüzyıllararasında yaşamış, Horasanlı şair ve bilim insanı…
(2) Minar: Siirt’in Baykan ilçesine bağlı yeni adı Dilektepe olan yerleşim merkezi…
Hüseyin Erkan
0535 371 74 83