Sevgili okuyucular, bu pazar sohbetinde yine sizinle dertleşmek istiyorum. PKK terör örgütünün saldırılarını ve cinayetlerini devam ettirdiği 30 yıldan beri, bu eli kanlı örgüt mensupları ile içte ve dıştaki destekçileri, hiç utanıp sıkılmadan ‘barış’ ve ‘demokrasi’den söz ediyorlar. Öyle ki, terör örgütünün Meclis‘teki temsilcilerinin bile ismi ‘BDP’, yani güya ‘Barış ve Demokrasi Partisi…’
Düşünebiliyor musunuz? Hem demokrasiye ve barışa yönelik her türlü şiddet eylemini gerçekleştireceksiniz, hem de ‘barış’ ve ‘demokrasi’ üstüne nutuklar çekeceksiniz… Yahu, bu 40 bin kişiyi alçakça katleden kimdir, söyler misiniz? Bir ülkenin vatan topraklarına saldırırsanız, elbette o ülke kendisini savunacaktır. Bana, durup dururken Kürt canlarımıza saldıran tek bir güvenlik gücü gösterebilir misiniz?!…
Şimdi bu her daim zeytinyağı gibi su yüzüne çıkan teröristlere ‘terörist’ dediğimiz için ‘nefret söylemi’yle mi itham edileceğiz?
***
Kimse kusura bakmasın, günlük politika bir yana, aslında Türkiye‘deki Kürt kardeşlerimize ırkçı ve ayırımcı gözle bakan tek kişi yoktur. Bu kadar şehit cenazesi kaldırdık; hiç ‘Kahrolsun Kürtler!’ diye bağıran tek kişi işittiniz mi?… Sadece ‘Kahrolsun PKK!’ diye slogan atılmıştır. Zira Türkler de Kürtler de asıl hedefin, Türk Milleti‘nin bu etle tırnak gibi birbirine yapışık unsurlarının arasını açmak olduğunu çok iyi bilmektedir.
Ancak, silâhların sustuğu son süreçte tahrik edici olmamak ve toplumda huzuru sağlayıcı istikamette gayret göstermek lâzımdır. Bunun için de sadece tek taraflı çabalar yeterli değildir. Başbakan Erdoğan, hiçbir tâviz vermediği hâlde onu istismar ederek suçlamak fırsatçılık olur. AK Parti‘nin de bilgi eksikliği yüzünden yapılan bazı tenkitleri hoş görmesi; hattâ sorunları çözümlemek için bunlardan faydalanması gerekir.
***
Sevgili okuyucular, defaatle yazdım; Başbakan Erdoğan da söyledi: ‘Savaş’, ‘barış’ gibi sözcükler, ancak iki bağımsız ve egemen devlet arasında geçerli olabilir. Kürt kardeşlerimizin haklarını bahane ederek dağa çıkan, bu arada mafya çetesi hâline gelen bir avuç eşkıya ile Türkiye gibi bir devlet arasında bu terimleri kullanamazsınız; ‘rehinelerin iadesi’ diyemez, iki eşit tarafmış gibi davranamazsınız. Zaten bu teröristlerin niyeti, uluslararası hukuk ‘tarafı’ hâline gelebilmektir. Ben, vatanseverliğine gönülden inandığım Başbakan Erdoğan‘a sonuna kadar güveniyorum. O‘nun, Türk kimliğinden, Türk Milleti‘nden, Türkiye‘nin bölünmez bütünlüğünden hiç tâviz vermeyeceğinden eminim.
Elbette herkes gibi teröre karşıyım ve huzurdan yanayım. Lâkin, vatanımı savunmak gerekirse, daha önce de söylediğim gibi ‘dağa çıkmaya da razıyım’. Bu sözümü istismar edenler, bunun darbecilere karşı ‘tankın üzerine çıkmak’ gibi sembolik ve millî heyecan ihtiva eden bir deyim olduğunu bal gibi bilirler…
Hülâsa, şu hakikati herkes bilsin ki, Kürt kardeşlerimiz ‘başımız, gözümüz üstünedir’ (Ser çava). Ancak, bu mukaddes vatanımızı kimseye böldürmeyiz.