Brüksel’de yaşamak sanatın modanın edebiyatın çağdaş anlamda paylaşımının adıdır. Dansaert semtinde borsa binasının hemen karşısındaki Rue Antoine de bulunan Passa-Porta yazarlar evi, her dönem dünyanın en önemli yazarlarının buluşma yeridir. Brüksel tüm çağdaş toplumsal paylaşımlarda bir inovasyon merkezidir. Keşke burada her dönem yaşanan önemli etkinlikler de Türk ezgilerini de görmek mümkün olsa. Türk edebiyatının önemi, Türk sanatının modasının burada sesini görmek mümkün olsa. Tüm dünyaya buradan Türk edebiyatı sunulabilse anlatılabilse ne güzel olurdu.
SANATIN YALNIZLIĞI…
Brüksel sanatın yaratıcılığında, aydın çağdaş sanatçılara verdiği değerle adını dünyaya duyurmuştur, burada sanat ve sanatçı özgürce yaşar, âmâ benim ülkemde ne yazık ki sanatçının yaşama hakkı yoktur, sanatçıya verilen değerin olmadığı bir ülkede sanat yapmanın zorluğunu sanatçıdan başka kim bilebilir. Siz birilerine bağnaz çağ dışı kalmışlığın yansımasını duyurmaya çalışabilirsiniz, bunda da başarılı olabilirsiniz basını kontrol altında tutarak, âmâ geride nasıl bir toplum yarattığınızın farkına vardığınızda iş işten geçmiş olacaktır.
Toplumu edebiyattan sanattan tiyatrodan baleden tüm çağdaş değerlerden ayrı bırakmaya çalışmak ülkenin yaşayacağı en büyük felaketin adıdır bana göre. Brüksel’de toplumun aydınlanması noktasında sanat eserleri bugün sahnelenerek seyirciyle buluşuyor.
Âmâ benim ülkemde sanat para etmediği gibi siyasetin adı sanat oluyor. Ari Seth Cohen sanatı resimlerken, toplumun aydınlanması noktasında bunu sergiliyor, sanatın adı yaşasın aydınlık ve çağdaşlık işte Brüksel’de sanata verilen isim. Burada bir tiyatro sanatçısı sadece önce sanatının toplumla buluşmasını sağlar, sanat burada asla parayla değerlendirilmez Brüksel’de ve sanatçı her zaman en önde kalır saygının adıdır sanat burada. Âmâ Türkiye’de sanatın adını bugün koyamıyorum ben ne yazık ki, sanata Ucube adını koyan bir anlayışın aradan yıllar geçse de bu saygınlığı sanatçısına göstereceğini sanmıyorum.
BATI’YA UZAK KALMAK…
Shakespeare, ‘İktidar hırsında olanların kibirden körelmiş gözleri sanata bakamaz” diye anlatır sanata olan duygularını. Benim ülkemde işte sanata bakan gözlerin taşıdığı anlayış tıpkı Shakespeare’nin sözlerinde olduğu gibi yaşanıyor. Kibirli kin ve siyasal hırs duygusu içinde olanlar, kendi sonlarını hazırladıkları gibi, inandırdıkları toplumu da bir maceranın ortasında bıraktıklarının farkında olamazlar, şimdi Türkiye’de sanata sanatçıya gösterilen yaklaşımda budur. Batı ile Türk sanatı hiç bir zaman bir arada olamadı olamayacak.
Tiyatroları heykelleri operayı sanatı sanatçıyı tüm çağdaş değerleri yok sayan bu değişimlerden uzakta duran bir anlayışın, Dünya edebiyatıyla bir arada olmak için bundan sonra yapacağı hiç bir şeyi yok, KİBİR VE İKTİDAR hırsı tüm bu değerleri yok ediyor bana göre. Bugün sanatı ve sanatçıyı toplumsal değerlerden uzakta bırakmak, bir ülkede sanata vurulan en büyük darbedir.
Kitap okumayan bir toplum, edebiyata sanata çağdaş anlamda bakamayan bir toplum ve küçücük beyinlerin sımsıcak dünyalarında yaşanacak izlerde bir masal bile yazacak heyecanı bırakmamak ne acıdır. Sanata inanç anlayışıyla bakmak asıl tehlikenin adı değil midir? Çağdaş devrimlere tanık olacak bir toplum yaratabilmek için, din saygınlığını sanata bulaştırmamak gerek, ancak bugün hala toplumu sadece güdülmüş koyun olarak görmenin beklentisinde kişisel siyasal hırsların getirisinde bırakmak. Batı ile aramızdaki yolun ne kadar uzakta olduğunu görmek zor olmayacak sanırım.
Sanat tarihçisi İris Kritikou ve Mario Voutsina ”uluslararası saygınlık bir ülkede sanatçıya ve sanatına verilen değerle kendini gösterir” sözlerini düşündükçe, gelinen noktada sanatın ülkemizde ne kadar yalnız kaldığını göstermiyor mu. Demokrasinin var olmadığı, toplumun yaşanan gerçeklerden ayrı yerde tutulduğu, insan hak ve özgürlüklerinin düşünen yazan bir sanat adamı için korkulacak bir hareket haline geldiği ülkemizde ben sanatın ve ona hayat veren sanatçının eseriyle birlikte ağladığını görüyorum. Âmâ bu gözyaşları birilerinin umurunda bile değil. Âmâ Atatürk devrimleri ve çağdaş düşünce anlayışı, ümmet kültürünün her zaman önünde kalacak