Kestane ormanının bir kısmını açıp ev yapacaktı. Çalışmalarını açıkladığında, düşüncemi rica etti. “Ayrı dünyaların insanıyız. Yaşantımız uymuyor, düşüncemiz kesişmiyor.” Dedim.
Güzel bir bahar günüydü. Birlikte kestane ormanına yürüdük. Sanki ormandan davetiye aldık. Yürüdük ormanın hikâyesini dinlemeye, lezzetini tatmaya. Baltasını attı çalılığın içerisine, motorunu gönderdi eve. Ormana girdik, ağaçlara baktık dakikalarca. O ağaçların geçirdiği evreleri düşünmek, işte hayatın anlamı bu olsa gerekti.
Kestanenin, orman gülünün ve çalı çileğinin yaydığı o güzelim kokuyu içimize çektikçe kendimizden geçtik. Nereye dönsek farklı güzellikte kokular. Yerimizden hareket etmek istemiyoruz. Orman içi, kestane ağaçları, orman gülü ve çalı çileği ayrı bir dünya. Ormanın dünyası bu kadar mı güzel olur. Bu güzelliği yok etmek dünyayı yok etmektir.
İnsanın kendine has olan iyiliği ve güzelliği ormanda belirginleşir. Bu güzelliği evinde bulabilir misin? Orman kendini unutturmaz, yılın her ayında farklı güzel, farklı neşe kaynağı. Su ve hava kadar önemli bir mutluluk. Denizde ve akarsuda saatlerin geçer eğlenirsin, orman gibi. Ormanda da mutlu olursun.
Yanımızdan gri postlu ve uzun kulaklı tavşan fırladı. İleride çalıların arasından baktı ve orman gülü arasından sıyrıldı gitti. Yanımıza döndük, üç yavru gördük. Yavrular anasını aradı, yuvalarına girdi. Ormanı yakabilir veya kesip yavrularla birlikte yok edebilir misin? Ormandaki diğer yavrulara kıyabilir misin? Kim bilir kaç tane domuz yavrusu saklandı veya kaçtı karşı yamaca.
Önümüz tıkandı, yönümüzü değiştirdik. Çalı çileklerini geçtik ve hafif bir meyilden çok az akan suya girdik. Yukarıda yavrularıyla ceylanı gördük. Yüzümüz güldü, kaçmadılar bizden. O kadar mutlu oldum ki, kucaklayasım geldi. Şunları birisi vursa, ana ölse acımaz mısın? İnsanın içinde sevgi olacak hayatın güzelliğini bu sayede tadacaksın.
Orman, içinde neleri barındırıyor da farkında değiliz. Bu muhteşem güzelliği yok etsen, vicdanın sızlamaz mı? Silahını patlat, çoğu insan duymaz. Anaların öldüğünü ve yavruların anasız kaldığını kimse bilmez. Ya kendilerine olsa, ne yaparlar. Orman yaban hayatı ama herkesin kendine has düzeninde yaşadığı duygu yüklü bir bilinmezlik.
Ormanın dışına çıkmak istedik. Daha çok ışık alan yerden yamaca tırmandık. Ormana veda etmek için de güç harcadık. Kestane ağaçları seyreldi, çalılıklar açıldı. Önümüzde kesilen ağaçların yığılmış hâlini gördük. Üzerlerini dallarla örtmüşler. Az ilerde ağacın dibini eşmişler. Ağacın kökünden de ne istiyorlar. Arkadaş, toprağı çiçek yetiştiricilerine satıyorlar. Yanımızdan geçen ceylan ve yavrularını dikkatimizi çekti. “Kovalayan vardır” dedim. Az sonra elinde tüfekle bir genç geldi. Arkadaş gencin davranışına kızdı. “Yavruları, hiç mi acımazsın. Yazık günah. Onlar bu ormanın süsü, güzelliği. Yarın onlar için, ormana çocuklar gelecektir.” Dedi.
Genç “İyi ki, onlara kurşun atmadım,” Dedi.
Ağacın altında yatan büyük bir köpeğin davranışları dikkatimizi çekti. Köpeğin yavruları olduğu için bize yalvarır gözlerle bakıyordu. Gence para verdik ve köpeğe yiyeceği et parçası ve süt aldırdık. Ormandan çıktıktan sonra arkadaş muhtara gidelim dedi. Muhtardan “Kesilen ağaç kütüklerine el koymasını istedi.” “Onları satıp okula mikroskop alalım, fen laboratuvarı kuralım.” Dedim.
Muhtar, ormanı koruma altına alacağız. Yaz sonunda köylülerle temizliğini yapacağız dedi.
Arkadaşla ilk ormana girdiğimiz yere geldik ve baltasını aldı. “Orman mı gözüm gibi kollayacağım.” Dedi.