İnsan hem “keşfeden”, hem de “keşfedilen” varlıktır.
İçindeki potansiyeli bulan ya da birisinin yönlendirmesiyle sezip hayata geçiren kimsedir.
Bir çok yetenek açığa çıkma yolları bulamazken bazı büyük yetenekler de rastlantıyla ortaya çıkar.
İlyas Salman..
1950, Malatya doğumlu.
İlk okulda oyunculuk sevdalısı, kısa boylu, kara-kuru, zayıf-çelimsiz bir çocuk.
Okulda temsil(oyun) yapılacak, gösterilecek oyunun adı “Öksüz Memed”, ilgili öğretmen oynatacağı çocuğu bulmak üzere sınıfa girer, İlyas en arkada pek fark edilmez, “ayağa kalkın” der öğretmen, herkes kalkar, İlyas da, ama yine gözükmez, bu kez öğretmen der ki;
” her çocuk sırayla önümden geçsin”, sıra İlyas’a gelince, onu şöyle tepeden tırnağa süzen öğretmen;
“sen dur bakalım, tamam “malı” buldum” der.
Öksüz Memed, senaryosunda İlyas oynatılır..
Oyun çok alkışlanır, İlyas da pek beğenilir.
İlk okul biter, İlyas Akçadağ Öğretmen Okulu’nu kazanır, eve “kazandı” belgesi gelir, İlyas hayatında ilk ve son kez yalan söyler babasına, kazandı yazısıyla oynar, “kazanamadı” yapar ve babasına gösterir, o okula gitmeyip, Ankara Güzel Sanatlar Okuluna gitmek için.
Ankara Konservatuvar sınavına girer, Nazım’ın “Küvet” şiiri oynanacaktır, Dört bin çocuktan sadece 8 kişi alınacaktır, İlyas Salman birinci olarak kazanır. (Kaynak;28.8.2022 Görkemli Hatıralar Programı, Halk TV)
Daha sonra filmlerde oynamaya başlar.
Şener Şen’in yönlendirmesiyle, önerisiyle sinemada ilerler.
Hamdi Yücel Gürsoy..
Tokat 1940 doğumlu.
Babasının tayini Tokat’tan Eskişehir’e çıkınca orada ilk okula başlar küçük Hamdi.
Öğretmen nerde oturduklarını sorunca, Tokat’tan gelen Hamdi, o yörenin aksanıyla başlar evini tarif etmeye: “Öğretmenim şu çeneyi döndükten sonra…” diye tarif edince sınıfta toplu bir kahkaha kopar.
Öğretmen, arkadaşlarını “çocuklar Anadolu’da köşeye çene derler” diye susturur. Ama onun lakabı ‘çene’ kalır. ‘Çene geldi’, ‘ çene gitti’ böyle sürüp gider.
Özgüveni zayıf bir çocuktur Hamdi, okula gitmek istemez.
Yazın tatilde pazarda domates sattırır babası, başarılı da olur, çenesini kuvvetli çalıştırıp bir çok ürünü satar, paralarını verir babasına. Özgüveni artar kendine.
Acaba babası “bizim oğlan şu “çene kompleksini” yensin” diye mi onu pazara sürdü, diye de aklından geçiyor insanın.
1954’te Antalya’ya tayinleri çıkar ve genç Hamdi okuldan çok futbola gönül verir. Zar zor liseyi bitirir, futbolda bir hayli ilerler.
1959’da bu kez Muğla’ya tayin olurlar. Burada futbolculuktan iş insanlığına geçer Hamdi.
Odunculuk ve kerestecilik yapar. Sermayesi birikir. Muğla Spor Başkanlığını verirler.
Muğla’da Hastanesi, koleji, Akyaka’da otel ve kereste fabrikası olan Hamdi Yücel Gürsoy inanılmaz bir üretkenlik öyküsünün kahramanıdır.
Akyaka’da, Nail Çakırhan, Halet Çambel, Oktay Akbal, İlhan Selçuk gibi dev dostlar edinir.
İlyas Salman’ı ilk okuldaki temsil hocası ve Şener Şen, Hamdi Yücel Gürsoy’u da önce babası sonra da Muğla-Akyaka’daki Dostlarından Mimar Nail Çakırhan keşfedip yönlendirirler.
Çocukların içlerindeki ışık nasıl keşfedilecek?
Hangi kamusal olanak ve yönlendirmeyle veya toplumsal-siyasal-kurumsal fırsatlarla?
Her halde bunun için “Liselerdeki Rehberlik Sistemi yeterlidir” diyemeyiz.
Her çocuğun yetenek ve ilgilerini keşfedip geliştirecek gerçekten bağımsız, özgür, mutlu ve üretken bir toplumsal sisteme doğru..
Sevgiyle.bilimle..sanatla..