Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu.
Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
– Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgâr şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:
– Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
– Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
– Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.( Kategori: Mesnevi’de Geçen Hikâyeler/Alıntı)
Kendinden başkasını değersiz gören kibirli insanları anlatmak için güzel bir hikâye. Dünya benim etrafımda dönüyor diyecek dönemde değiliz. Ne yazık ki ekonominin dengeleri çökmüş, Boğaziçili gençler mücadele direnişleri sergiliyor bir taraftan deprem ve sel felaketleri haberleri geliyor. Hâlâ bu gereksiz, kibirli insanlar sanal reklam peşindeler. Herkes toplum için gayretli olmaya ve iyi proje üretimi yapmaya çalışıyor. Kendi ekseninde bir şekilde maddi/manevi ölçütlerde uğraşılar sergiliyor.
Kendini sürekli öven! Sürekli kendinden söz eden! Birtakım gruptan sıkıldık.
“Ne diye böbürlenip duruyorsun!
Doğumun bir damla su,
Ölümün bir avuç toprak değil mi…” diyen Şems-i Tebriz’inin sözlerini anımsatmak isterim. İtibarın varsa bile bu şekilde azalıyor. Bir o kadar da erdemli insanları görüyoruz. Veren el, alan eli görmesin misali. Diploması, mevkisi, yaptıklarıyla en üst seviyede. Bildiğin gölge gibiler. Kanatsız Melekler. Bırakın da el taktir etsin. Toplumun onayını bekleriz. Taktir edilmek ve beğenilmek isteriz. Bu hepimiz için ihtiyaç olabilir. Fakat bunun fazlası olursa amaç haline dönüşürse “görünmeye” odaklanmış hastalıklı hale gelir. Dengeleri iyi ayarlamak ve olgun olmak lazım. Sahip olduğunuz koltuk ve makamlar geçicidir. Sivil düzeyde etrafında kendi varoluşunla dost biriktirmişsen senden zengini yok. Dün çok değerli bir arkadaşımla sohbet ederken; Covid-19 en tehlikeli şekilde geçirdim. Hastanede yattım. Tüm ihtiyaçlarım için, oradaki tanıdıklarım ve dışarda ki gerçek birikimli dostlarımın her türlü desteğini gördüm. Biliyordum ama çok net olarak anladım ki ben güzel dostlar biriktirmişim. Onların gücü beni ayakta tuttu. Paranın geçmediği ama dostluğun geçtiği ince noktadayken bunu gördüm. Benden zengini yok diye ifade etti. Sosyal paylaşımda ki kendini öven yazılar gördüğümde asla okumam. Hakkınız da ki bölüme 10’a yakın özelliğini, aldığı belgeleri yazanları görüyorum. Gözümüzün içine içine sokmanızın anlamı nedir? Kime neyi ispat etmek istiyorsunuz? Yazdıklarınızla değil, yaptıklarınızla görünür olun. Onu da göstermeye çalışmayın. Zaten iyi olan her şeyi herkes görür. Gördükten sonrada taktir eder.
Sevgiyle kalın.