Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan…
Kollarını aç…
Geliyorum________________ Benim adım SABAH…
Her sabah uyandığında duyarsın kokumu özünde… Yanar yürek kordur, Vatan diyen sözümde…
İşte yepyeni bir gün daha başladı ömürde… Akşamda olacak bu sabahın sonunda. Yarında sabah olacak ve yarın, bugün geçmiş olacak. Bir sonra ki gün yarın da dün olacak. Kimler görecek bu günü, yarını kimler için bu gün “geçmiş” olacak bilmiyoruz…
Ne güzel söylemiş Emmanuel Kant.
Çünkü___________
“Zaman sessiz bir testeredir.”
Zamanı miras yedi gibi harcamayalım… Her geçen saniye bizim kaybımız…
****
Türkçesi varken/ Kelimelerin Sırrı…
Bugün ne yazayım diye düşünürken, kelimelerin nasıl türemiş ve dilimize yerleşmiş olduğu aklıma geldi. Her sabah başlarım ya yazıma” Gün/aydın Dostlar diye. Bazen neden “Dost” kelimesi yerine “Arkadaşlar” kullanmadım diye de düşünürüm.
Çünkü iki kelimede birbirinden farklı…
Merak ederim hep kelimeleri ve araştırırım bir hayli de arşiv birikti elimde.
Öz Türkçe kelimelerimizin hayatımızdan atılıp yerine yabancı ve başka başka kelimelerin girmesiyle başladığım araştırmaydı merakım.
Sonra dedim ki Öz Türkçede olsa kökeni nerden ve nasıl gelmiş.
Merak bu ya. Şimdi kiminiz diyecek ki işin gücün mü yok. Gelmiş işte kullanıyoruz şimdi.
Aslında bu merak uzun zamandır var. Sanırım bu “Haydi bil bakalım” sitesine girmemle başladı.
Hafızamı güçlendirmek için sık sık bu siteyi ziyaret ediyorum. Çok eğlenceli, adeta bir yarışma havasında geçiyor. Tabii yalnızca kelimeleri bilmek değil hızlı yazmak da ayrı bir beceri istiyor.
Ancak konu bu değil, dedim ya merak ediyordum kelimeler nasıl ortaya çıkmış…
Biliyorsan öğret, bilmiyorsan öğren demiş bir zatı muhterem. Ben biraz meraklıyım ve bilgiye açım.
Ve bilgi dağarcığımı doyurmak için hep bir şeyler araştırırım. Bunu da siz dostlarla paylaşmak keyif verir bana. Evet, ebetteki her nefes alış verişinizde yürüdüğünüz hayat yolunda Rabbim bizi hep doğru insanlarla karşılaştırsın dilerim… Her ne kadar benim zaman zaman hayat yoluma iyi olmayanlar çıksa da, ben aldırmam yürürüm atalarımın ban ışık tuttukları yolda, çünkü derim ki Ya Ömer sen Mevlana torunusun Allah onu da kulu diye yaratmış. Sen affedici ol onu sevmeyerek Rabbini huzuruna çıkma, belki oda yolda yürürken bilmeyerek! bir karıncanın üstüne basıp ölmemesine sebep olmuştur. Bu bilmeden de olsa yapılan iyiliğin yüzü suyu hürmetine onu sev onun kul hakkıyla Rabbini huzuruna gitme…
Tabi başladım araştırmaya ama bu hiç de kolay değil.
İlk aklıma gelen ve bulduğum kelimenin hikâyesini paylaşmak istiyorum. Hiç merak ettiniz mi bilmem “ARKADAŞ” kelimesi nereden gelmiş.
İşte cevabı; eskiden savaşların ok ve yay ile yapıldığı zamanlarda yani henüz bugünkü silahlar icat edilip mertlik bozulmadan önce, Türk savaşçılar arkalarından gelebilecek saldırıları önlemek maksadıyla sırtlarını bir ağaca veya kayaya dayarlar öyle oklarını atarlarmış. Yıllar içinde bu sırtlarını dayadıkları taşların ismi de “ ARKA-TAŞ” olarak isimlendirilmiş.
Zaman içinde de sırtımızı güvene alma ve bizi kötülüklerden koruma fikrinden yola çıkarak dost kabul ettiklerine “ arka-taş adını vermeye başlamışlar. Bu sözcük Azerbaycan’da “ARKA-DAŞ” olarak kullanılmaya başlanmış ve dilimize “ARKADAŞ” olarak girip kullanılmaya başlamış…
#öskurşun























İlginç buldum, amma olabilirliğini de kabul ediyorum. Şimdilerde sanırım bu taş veya kayalıklar ARKADAŞ görevini pek yapamaz duruma geldi! Zira tepemizden bombalar yağınca….!