“Kopoy” bir tür av köpeği demektir. “Saya” ahır, “Mihor” içkici, ayyaş, “Peyke” ise bir tür sedir demektir. Kaz yavrusuna “Bıcı,” ıvırzıvıra “Öteberi” denir. Falcıya “Bakımcı,” anahtara “Açkı” denilen bu yerler öyle bir coğrafyadır ki adında hem “bal” hem de “kan” vardır.
Tarih boyu; acıyla tatlı gibi, siyahla beyaz gibi, ne birbirinden ayrı ne de birlikte olabilen aşıklar gibidir Balkanlar. Bazılarımız için sadece “Balkanlardan gelen soğuk hava” dır. Bazılarımız için ise “gönlümce bir zaman yaşayamadım” diyerek yürekte bir sızıyla anılan göç edilmiş topraklardır. Yeryüzünün bu bölümü, tutkuyla zapt edilmek/hâkimiyet kurulmak üzere bitmek tükenmek bilmeyen savaşlara zemin olmuştur. Elbette ki dinmeyen gözyaşlarına da. Ezgileri bile böyledir. Balkanların. Dokuz sekizlik ölçüdeki coşku dolu müziğe eşlik eden sözlerin hüznü dahi “bal” ve “kan” barındırır.
Bal ve Kan
Ramis Çınar’ın “Elveda Rumeli” isimli kitabını okumaya başladığımda ruhum bu sarmal durumun esiriydi. Ayrıca kitapla aynı adı taşıyan, oldukça ilgi görmüş bir TV dizisini hatırlatmıştı. Söz konusu dizi; Türk, Makedon, Arnavut milletlerinin birlikte yaşadığı küçük bir Osmanlı köyünde geçmekte ve dramatik hikâyesiyle yayınlandığı dönemde Rumeli havasının dört yanımızı kuşatmasına sebep olmuştu. Birbiriyle uyum içinde yaşamaktayken Balkan Harbi sebebiyle muhtelif sorunlar yaşamaya başlayan halkı konu alan senaryosuysa, fakir ama gönlü zengin sütçü Ramiz’in etrafında sürüp gitmekteydi. Ramiz’in eşeği Kamuş ise en az sahibi kadar ünlüydü. Çekimlere ev sahipliği yapan Makedonya, yemyeşil doğası ile Balkanların dokusunu hissettirirken izleyiciler kendilerinden çok şey bulmaktaydı. Özellikle de aile tarihinde bir göç hikâyesi barındıranlar.
Elveda Rumeli
Ramis Çınar’ın romanını ilk gördüğümde önce diziyle ilişkili sandım. Kitabı okurken beni gören çevremdeki birçok kişide de aynı yanılsamaya düştü. Ancak işin aslı öyle değil tabii ki. Benzerlikler olsa da “Elveda Rumeli” romanı 93 Harbi sonrası, Balkan Harbi ve 1. Dünya Savaşı yıllarında Bulgaristan’da toprağı işleyerek geçinen iki büyük ailenin hayatını konu almaktaydı. Yazar akıcı bir anlatımla Bulgaristan-Silistre’nin Çeyrekçi Köyü’nde gündelik yaşantının arka planında Osmanlı’nın çözülüşünü yalın bir dille anlatmaktaydı.
Yazıya başlarken değindiğim kelime dağarcığı bana çocukluğumu hatırlattı. Göçmen bir ailede büyümüş olmam sebebiyle bu kelimeler beni zamanda yolculuğa çıkardı. Örneğin; “islah” kelimesini dedemden çok duyardım; “iyi” demektir. “Mısmıl” kelimesi halamlardan duyardım anlamı “adamakıllı” dır. “Peşkir” sözünü rahmetli babam çok kullanırdı günlük hayatta çünkü “havlu” demektir. Belki şu anda bu satırları okuyanlarda da bir aşinalık olmuş olabilir. Bu durumu, göçmenlere has kelimelerin unutulmayarak kayıt altına alınmasına katkı sağlaması açısından önemsiyorum. Hatta destekliyorum. Çünkü dilimizin bir zenginliği olan bu durum yok olmaya yüz tutmuş durumda.
Film Tadında Bir Kitap
Kitap, İstanbul’da 18 yıl süren medrese eğitimini tamamladıktan sonra memleketine geri dönen Molla Ağlara Ailesi’nin oğlu Hasan’ın atlı arabayla yaptığı yolculukla başlamaktadır. Hasan ve ailesinin başından geçenlerle, hayata tutunmaya çalışırken yüzyıllar boyunca barış ve kardeşlik içerisinde yaşamış Balkan halklarını anlatan kitapta zaman 1900’lü yılların başları, mekân ise; Bulgaristan’ın Deliorman ve Dobruca bölgesidir.
Dönemin atmosferiyle birlikte anlatımdaki gücün kaynağı; yazarın Bulgaristan’ın Silistre iline bağlı Dulovo ilçesinde doğmuş ve 1989 yılındaki zorunlu göçle ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etmesi olmalı.
Sonuç
“Elveda Rumeli” kitabı buram buram Balkanlar kokan bir kitap. Osmanlı’nın eli çekilmeden önceki günlük yaşantı ve sonrasında değişen Balkanlar var kitapta. Komşunun komşuya diş bilemesi var. Güvenle uyunan çatıların güvensizliğe evirilmesiyle bu çatı altında geçen uykusuz geceler var. Esir düşen yavuklular var. Dua ile nasırlı ellerini semaya açmış dedeler var. Çilekeş kadınlar var. Gelecek kaygısı yaşayan aile reisleri var. Korku dolu gözlerin sahibi çocuklar var. Bilinmeze gebe gün batımları var. Uçsuz bucaksız gök kubbe altında sürekli değişen sınırları; bazen çar, bazen kral tarafından yakılıp yıkılan köyler ve parçalanan ruhlara inat bereketli topraklar, kirlenmemiş ve umut dolu şahsiyetler var. Romanın kahramanı Hasan gibi…
Elveda Rumeli
Ramis Çınar
Çınaraltı yayınları
7.baskı
Mari:Kız çocuğu
Evet doğru. Köklerinde göçmen kanı olan ailelerin en çok kullandığı kelimelerden biridir.