Turtinistan’ın Başbakan’ı uçaktan inip, basın toplantısının yapılacağı salona yorgun girmişti. Medyanın mikrofonları önüne yığılmış, başbakan neredeyse görünmüyordu. Gazeteciler ise salonda yerlerini almış, birazdan sorular havada uçuşacak, başbakan da her zaman olduğu gibi üstüne üstüne gelen soruları yanıtlayacaktı!
Öyle de oldu.
Arka sıralardan genç gazeteci ilk sorusu için mikrofonu eline aldı ve sordu:
“Başbakanım önce hoş geldiniz. Ülkemizden birkaç gündür uzaktınız. Siz yokken ülkemizden çıkması beklenen terör örgütü grubuna mensup olanlar, yol kesip, şantiye basarak inşaat araçlarını yaktılar, yine örgüte bağlı gençler kendi polis teşkilatı adı altında halktan vergi topluyorlarmış… Hatta kaymakamları bile tehdit ediyorlarmış. Bu konuda ki görüşlerinizi öğrenebilir miyim? Dediğinde başbakan bıyıklarını sıvazladı, eliyle kafasını kaşıyıp yanıt verdi:
“Önce sorunuz için teşekkür ederim. Söylediğim gibi, olayları uzaktan takip ettik. Bu gençlerin yaptığı insanlığa sığmaz. Günlerdir bir ağaçla başlayan protestoları ülkenin her tarafına yaydılar. Park onların babasının malı mı?”
Genç gazeteci sorusunu bir kez daha tekrarlar…
“Sayın Başbakanım sorum bu değildi. Doğu…” demiştim diye devam ederken Başbakan tekrar konuşmaya başladı…
“Evet katılıyorum. Neymiş amaçları partimizi iktidardan indirmekmiş… Olacak iş mi bu, hem demokrasi diyecekler, hem de bizim iktidardan istifa etmemizi isteyecekler! Olmaz! O parkı hemen boşaltacaklar! Eğer boşaltmazlarsa 24 saat sonra polisimizle müdahale edeceğiz!”
Gazeteci şaşkınca, “Ama efendim…” demeden mikrofon başka gazeteciye verildiğinde, gazeteci uzun süredir sormak istediği sorusuyla baş başa kalır!
“Güneyimizdeki malum ülkede iç savaş dinmiyor. Sınırımıza yakın karakollarında sürekli farklı bayraklar dalgalanmakta. Bölgeyi kimin ele geçirdiği belli olmuyor. Burnumuzun dibinde yıllar önce bir başka sınır ülkesinde oluşan özerk bölgenin aynısının iç savaş devam eden ülkede kurulacağı söyleniyor. Sınırımıza yakın kasabalarımızda ise insanlar ölüp, yaralanıyor ve iş hayatları diye bir şey kalmadı. Hatta o örgütün sorumlusu gizlice ülkemize girdiği ve yetkililerle görüştüğü söyleniyor. Bu örgüt sorumlusunun ne konuştuğu hakkında bir bilginiz var mı?”
“Güzel soru. Polisimiz son olaylarda üstün başarı elde etti. Hatta öylesine bir kahramanlık gösterdiler ki, onların alınlarından tek tek öpüyorum ve kutluyorum. Onlara bir iyilik yapıp, ödüle boğmayı düşünüyorum. Benim polisim işte böyledir. Her isteyen öyle demokratik ayaklarla başkaldırmayacak. İşte öyle cezasını çekerler. Yakında sandık var, halk gider oyunu kullanır ve gereğini yapar!” dediğinde, gazeteci diğer gazeteciler gibi şaşkındı. Gülümseyerek kafasını iki yana sallayarak “Ama başbakanım…” dediğinde, mikrofonda elinden uçup gitmişti!”
Başbakan “Başka sorusu olan var mı?” dediğinde, gazeteciler birbirlerine bakarak, “Ne yapsak, soru soralım mı, yoksa kalkalım mı?” dediklerinde, orta sıralardan bayan gazeteci mikrofonu görevli kızdan ister ve konuşmaya başlar.
“Başbakan’ım önce hoş geldiniz. Ben Birleşmiş Milletlere bağlı Keyfi Tutuklamalar Grubu’nun yaptığı özel mahkemelerde devam eden bir davasıyla ilgili sorumu yöneltmek istiyorum. Malum içeride tutuklu olanların İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 9. Maddesine aykırı olmalarından dolayı tutukluların salıverilmesi istenmekte. Bu konudaki düşüncenizi öğrenebilir miyim?”
“Şimdi oldu mu, bu olayların arkasında faiz lobisi var. Ülkemizin ekonomisinin iyi gitmesini kıskandılar ve ülkemizin içini karıştırmak istediler. Bir gecede borsamız ne hale geldi. Ben biliyorum. Bu olaylarda protestoculara yardım edenleri de biliyorum. Onlara gereken cezalarını vereceğiz, kimse merak etmesin! Kimsenin yaptığı da yanına kar kalmayacak!”
Bayan gazeteci aldığı yanıt karşısında olduğu yerde bir anda duran gazeteci oluverir! Ne konuşacağını bilemeden lal vaziyette mikrofonu başka gazeteci arkadaşına teslim eder. Orta yaşlarda sakallı ve yuvarlak gözlüklü gazeteci içinden ‘umarım benim soruma yanıt verir’ diyerek, ya bismillah sorusuna başlar:
“Efendim, malum ülkemizde meydana gelen son olaylarda basında protestolardan nasibini aldı. Halk basının özgür olmadığını protesto etti. Yakın zamanda da Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ülkemizi basın özgürlüğünde 179 ülke arasında 154. Sırada gösterdi. Bu ülkemiz için sizce başarı mı?” diye sorusunu tamamladığında, Başbakan gazetecileri şöyle bir süzdükten sonra konuşmasına devam eder:
“Haklısınız, bakınız kamuda çalışan işçilerimizle ne güzel anlaştık. Onlara hiç olmadığı kadar zam yaptık. İlk altı ay için 4 sonraki için de yine yüzde 4 verdik. Enflasyon farkı da cabası olacak. Biz çalışanlarımızı hiçbir zaman enflasyona ezdirmedik. Amacımız onların alım güçlerini dünya standartlarına çıkartmak. Bazı ülkelerde işçiler çıkartılırken biz yapıyor muyuz? Bizim Merkez Bankamızın kasasında milyar dolarlarımızın sayısını bilmiyoruz!
Bir başka gazeteci mikrofonu almak üzereyken, nasıl olsa sorumun yanıtını alamayacağım diyerek, vaz geçti. Ön sırada oturan yaşlı gazeteci başbakanın kendisini tanıyacağını ve sorusuna yanıt vereceğini düşünerek konuşmaya başlar:
“Sayın Başbakanım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi toplumsal olaylarda polisin orantısız şiddet kullandığı için davacıya 20 Bin Tl tazminat ödemeye mahkûm etmiş. Üstüne üstlükte 130 dava ve birde son olaylardan mağdur olanların da dava açacakları söylenmekte. Şimdi bu davalarda toplamda oldukça bir tazminat ödemesi ile mahkûm olacağımız görünüyor. . Bu tazminatları devletin kasasından mı ödeyeceğiz, yoksa bu olaylarda sorumlu olanların ceplerinden mi ödenecek? Benim şöyle bir önerim var: ‘Bir kanunla bu davalara ödenen tazminatlar sorumlu olanlardan alınamaz mı? Hem alındığında sorumlu olan politikacılar ve yetkililer demokrasi için daha uygun kanunları çıkarmaya yönelmezler mi? Sizin bu konudaki görüşünüzü öğrenebilir miyim?”
“Birkaç gün önce dünyanın sayılı ülkesinden geliyorum. Orada ileri teknolojiyle tanıştık ve inşallah bizde orada ne varsa ülkemizde görmek istiyoruz. Bakın yollarımız duble oldu. Hastanelerimiz artık eskisi gibi değil. Ülkemiz iyiye gidiyor iyiye. Sanırım başka sorusu olan da yok” dediğinde Başbakan koruma ordusu arasından kaybolduğunda, gazetecilerde haber merkezlerine hangi haberi geçeceğini şaşırmışlardı!
Ertuğrul Erdoğan
Temmuz 2013/ Bursa