Arı Maya, Şeker Kız Candy, Heidi, He-man, Vikingler..
Çizgi filmler kuşağındaydık biz. Ben nereden bilirdim animasyonu.
Uslu uslu karakterleri ceplerimizde taşır, bir de tekerleme sallardık her birine oyunlarımızda.
Vikinglerdeki cin kafalı küçük çocuk, çalışkan Arı Maya, ya da Candy gibi güzel ve sevimli olmak isterdik en fazla. Tabii bir de Anthony’i yakıştırırdık yanımıza..
Heidi arabeskimiz gibiydi zaten. O sevinçle kırlarda Peter’ la ekranda koşadursun, biz üzülürdük haline.
Yıllar geçti üstünden. Çizgi filmler de, karakterleri de değişti.
Oğlumun küçüklüğünde ise çizgi filmlerden korkar olmuştum. Şiddet bir yandan, olumsuz örnek taşıyacak karakterler diğer yandan. Ben izlemeyi kaldıramıyordum ki çocuğuma nasıl izleteyim?
Animasyon filmlerini izlemeye başladık sonra.
Çizgi filmlerden ayrı, görsel şölen niteliğinde, eğlenceli ve her biri ayrı birer dünyaydı sanki. Her şeyin bir sonu var tabii.. Büyüdük..
Bunlar da hayatımdan çıktı gitti.
Animasyon filmlerinin yaş ayırt etmeksizin bugün bile herkesin ilgisini çektiğinin farkındayım.
Hatta bilakis tutkunları da var. Ancak öyle bir yer etmiş ki bende bunlar. Animasyon demek ; çocuk, eğlence ve şamata demekti bende.. Beynimdeki şemalar mı desem, önyargı mı bilemedim..
Bugün izlediğim “Flow” filmi ise ne şema bıraktı bende, ne de önyargı. Tamamen farklı bir deneyimdi.
Gintz Zilbalodis’in yönetmenliğini , Matiss Kaza’nın yazarlığını ve her ikisinin senaristliğini yaptığı, 2024 çıkışlı bu filmin sahneleri adeta beni perdenin içine çekti.
İnsansız, diyalogsuz anlatmak istediğinizi nasıl anlatırsınız? Size tam da bunu veren, belki de etkileyiciliğini bundan alan bir film.
Yalnız, küçük ve zayıf bir ötekiyseniz hayatta kalmak için sizi dışlayan, zarar vermek isteyenlerden kaçar mücadele edersiniz.
Ancak daha büyük bir tehlike gelirse, kimse uğraşamaz sizinle. Yaşam savaşı ötekisiz berikisiz istisnasız herkes için.
Hiç bir ayrım kalmaz bu noktada. “Ben” ler biz oluverir ve hayat devam eder sizden yana..
Flow’da her şeyi bulabiliyor insan. Sahiplenmenin/ mülkiyetin, bencilliğin, narsizmin kötülüğünü, boş vermişliğin /aldanmanın nelere mal olabileceğini..
Bazen “kötü” olarak nitelendirdiğimiz şeylerin/olayların/kişilerin,
sonrasında size iyilik olarak gelebileceğini, “tesadüf” diye nitelendirdiğimiz çoğu şeyin belki de bizi beklediğini, bakmakla görmek arasındaki farkı..
Yaşamak için sürekli yeni şeyler öğreniyor, güçleniyor kahramanımız. Tıpkı bizler gibi..
Bazen belki de en kötü anınızda koruyucu bir melek çıkar karşınıza ve tanıyamaz, önce düşman bilirsiniz. Sonra fark edersiniz. Hayatımızda hiç bir şey ve hiç kimse sebepsiz var olmuyor aslında.
“Sözcüklere dokunmadan düşüncelere, ruha nasıl etki edilir?” derseniz bu filmi izleyin derim.
Filmin son sahnesi ise aslında yaşanacak/ yaşanması/ olması gereken sonun özetler gibi.
Kahramanı kim mi?
Hepi topu küçücük bir kediydi.. Yalnızca sevimli bir kedi..
Ama ne kedi..
Güzel günlerde kalınız.
Sevgi ve saygılarımla..
Zaten